27 Ekim 2015 Salı

YENİDOĞANDA PAMUKÇUK

   Candida albicans mantarının sebep olduğu bir enfeksiyondur. Aslında sadece bebeklerde değil, birçok soruna bağlı olarak yetişkinlerde görülen aft da kandida enfeksiyonudur. Önemli bir hastalıktır. Tedavi edilmezse, akciğer enfeksiyonu ve başka enfeksiyonlara sebep olabilir. 
   
   Bebeğin dil, yanak ve damağında pamukçuk nedeniyle beyazlık olur. Ağrı ve hafif ateş yapabilir. Emmeyi reddetmeye, huzursuzluğa neden olabilir. Yenidoğan döneminde, özellikle, yeterince sterilize edilmeyen emzik ve biberonlar pamukçuğa sebep olan faktörlerdendir. 
   
   Tedavisinde, antimikotik ilaçlar kullanılmaktadır. Uygulama, mutlaka doktorun tavsiye ettiği şekil ve dozda yapılmalıdır.
   
   Ben pamukçukla büyük oğlumun bebekliğinde tanıştım. Ağzındaki o beyaz görüntü beni çok tedirgin etmişti. Tabi ki soluğu doktorda aldık. Bize antimikotik bir ilaç yazdı. Önce steril bir tülbent ve karbonatlı suyla, bebeğimizin ağzındaki enfekte bölgeyi fazla kazımadan çok hafif sıyırmamızı, ardından da ilacı uygulamamızı söyledi. Aynen o şekilde uygulama yaparak 2 gün gibi kısa bir sürede pamukçuktan kurtulduk (tabi söz konusu mantar enfeksiyonu olduğu için, doktorun önerdiği süre boyunca ilaç kullanmaya devam ettik) ve bir daha da tekrarlamadı.
    Küçük oğlumda ise bu sorunu yaşamadık. Daha doğrusu bebeğimin ağzında gözüme çarpan beyaz kısımları ben pamukçuk sandım. Ama doktorumuzun dediğine göre o kısımlar, dildeki tomurcukların anne sütüyle bezenmiş haliymiş ve sadece anne sütü alan bebekte kolay kolay pamukçuk olmazmış. 

   Antimikotik ilaç kullanmadan, sadece karbonatlı suyla pamukçuğun olduğu bölgeyi sıyırmak hastalığı tedavi etmediği gibi, bebeğin ağzını tahriş etmekten başka bir işe de yaramaz. O nedenle bu durumdan şüphelenildiğinde mutlaka doktora başvurmak gerekiyor. Ayrıca, bebeğinde pamukçuk olan anne, aynı zamanda meme başında ağrı hissediyorsa ve kızarıklık varsa enfeksiyon ona da geçmiş demektir. Bu durumda bebeğe uygulanan ilaç, meme başı için de kullanılabilir (doktora danışmadan kullanmıyoruz tabi). Ancak memeye karbonatlı, vs uygulamalar yapmak, o bölgenin doğal salgısını ve florasını bozduğu için mantar enfeksiyonuna yatkınlığı artırıyormuş. O yüzden çevrenizdekilerin o tarz yönlendirmelerine kulak asmayın. Ben yandım siz yanmayın :)

   Pamukçuk, panik yapmayı gerektirmeyen ancak bir an önce de tedavi edilmesi gereken bir hastalık. O nedenle bebeğinizin -özellikle yenidoğan döneminde- ağzında beyazlık farkettiğinizde vakit geçirmeden doktorunuza danışın. 

17 Ekim 2015 Cumartesi

PİŞİK SORUNU

   Bebeğim son zamanlarda vaktimin tamamını almaya başladı. Hem uykuda, hem uyanıkken. Dolayısıyla bu aralar yeni post girmekte çok zorlanıyorum. Taslaklarımı bile düzenliyemiyorum. O yüzden, en kolay hazırlayacağım yazılarımdan birini yazıp kaçayım hemen.


   Büyük oğlumda, 1,5 yaşına kadar pişik sorununu yaşamadım. Bana göre:
-Bebeğimin altını sık sık değiştiriyor olmam 
-Özellikle kakasını yaptığında bekletmeden temizliyor olmam
-Altını açtığımda, dönüşümlü olarak bebe yağı ve zeytinyağı sürerek idrarın ve kakanın ciltle temas etmesini önlüyor olmam sayesinde pişik olmamıştı.
   1,5 yaş civarında ise bu sorunla tanıştık ilk ve son kez. Antibiyotik kullanmıştık. Bebeğimde ishale neden olmuştu. Altını açtığımda ise gözlerime inanamadım. Poposu delik deşikti resmen. Ki dediğim gibi, öyle uzun süreler boyu altını bağlı bırakmaz, hele kakasını yaptıysa hiç bekletmeden temizlerdim. Ama antibiyotik böyle aniden pişiğe sebep olabiliyormuş meğer. Hiç aklıma gelmezdi. 
   Zeytinyağı, Bepanten gibi bir iki şey denedim gün içinde. Ama fayda etmedi. Bebeğim acı çekiyordu. Akşam olunca aklıma kantaron yağı kullanmak geldi. Nedense ondan önce düşünemedim bunu. Uyutmadan önce altını değiştirdim, kantaron yağını bolca sürdüm poposuna, bezini bağladım. Gece yarı uykulu bir şekilde altını değiştirdiğim için kontrol edememiştim. Sabah kalktığımda ise, mucizevi şekilde o yaraların geçip yerine yeniden ince, pembe deri oluştuğunu gördüm. Evet gerçekten mucizeydi yaraların bir gecede iyileşmesi. O günden sonra da kantaron yağı bizim ilk yardım sığınağımız oldu. Hatta artık kantaron yağını kendim yapıyorum ve evden eksik etmemeye çalışıyorum. Nasıl yaptığımı bir başka postta anlatırım kısmetse.

   Ama ikinci bebeğimde istediğim bu etkiyi göremedim maalesef. Çünkü küçük bebeğimin pişikleri (daha doğrusu tam pişik denemez, popoda kızarıklık demek daha doğru sanırım) besin alerjisine bağlı. O nedenle de pişik önleyici kremler, pişik tedavi edici kremler, kantaron yağı vs değil de doktorumuzun önerdiği ve reçeteyle satılan bir krem çözüyor problemimizi. Ama alerjen alımı konusunda dikkat ettiğim için, kaçak olmadıysa bu sorunu yaşamıyoruz. 
   
   Peki pişiğin sebebi nedir?
-Alerjiler
-Alt değiştirme aralarının uzun tutulması, dolayısıyla cildin ıslak kalması
-Kalitesiz bez kullanımı
-Asiditeye neden olan besinlerin tüketilmesi
-Dar kıyafetler
-Bezli bölgenin havalandırılmaması
-Islak mendil kullanımı(kimyasal içerikli olanlar)
-Sabun kullanımı(cildi kurutıyor)
   
   Eğer çok sık tekrar eden pişik söz konusuysa, mantar olup olmadığı konusunda araştırılmalı, gereken önlem alınmalıdır.

4 Ekim 2015 Pazar

YENİDOĞAN SARILIĞI-FİZYOLOJİK SARILIK (HİPERBİLİRÜBİNEMİ)

   Hemen her bebekte, doğumdan sonra sarılık görülür. Sarılığın farklı çeşitleri vardır. Benim yazımın konusu ise "fizyolojik sarılık". 
   Fizyolojik sarılık kısaca şöyle oluşuyor: Anne karnındaki bebekte, erişkinlerde olduğundan farklı bir hemoglobin çeşidi bulunur (hemoglobin: eritrosit(alyuvar)lerin yapısında bulunan, kana kırmızı rengini veren, yapısında demir barındıran ve oksijeni dokulara taşıyan bir proteindir). Bebek doğduktan sonra, bu hemoglobin hızla yıkılmaya ve yerine erişkinlerle aynı yapıdaki hemoglobin üretilmeye başlar. Yıkılan bu hemoglobin bilirübin denilen maddeye dönüşür. Bilirübin normalde suda erimediği için idrar yoluyla dışarı atılamaz. Karaciğer, onu suda eriyen forma dönüştürür, böylece idrarla atılmasını sağlar. Eğer karaciğerin çalışması yeterli gelmezse vücutta biriken bilirübin sarılığa sebep olur. Bilirübin seviyesi belli bir değerin üzerindeyse, müdahale gerektirir, aksi halde beyinde tahribata sebep olabilir. Buna kernikter denir. 
   Sarılık, doğumdan sonraki ilk 24 saat içinde ortaya çıkmışsa patolojik olma olasılığı yüksektir, fizyolojik sarılık değildir. Mutlaka araştırılmalıdır. Normalde 2. günden sonra başlayıp, 1-2 hafta kadar devam eder. Prematüre bebeklerde ve sadece anne sütüyle beslenenlerde daha uzun sürebilir. Bebek bir aylık olduğu halde sarılığı geçmemişse nedeni araştırılmalıdır. 
   Sarılığı olan bebeğin cildi ve gözünün beyaz kısmı sararır, uykuya eğilimi vardır, dolayısıyla daha az emer(bu da idrar ve dışkılamayı azaltarak sarılık seviyesini artırır). 
   Bebekte sarılık olduğu fark edildiğinde hemen doktora götürülmelidir(hatta doğumdan sonraki ilk 1 hafta-10 günlük sürede, başka nedenlerle de muayene ettirmek gerekir). Doktor, gerek görürse kan testiyle bilirübin seviyesine bakar. Buna göre de tedavinin akışına karar verir.
   
   Büyük oğlumda, sarılık, fazla problem olmamıştı. Uzun sürmedi. Bilirübin seviyesi fazla yükselmedi. Küçük oğlumda ise iki gün arayla yapılan kan testinde, bilirübin değeri 11,4'ten 17,6'ya çıktığı görüldü. Hastaneye hazırlıksız, sadece doktorumuzun söylediği gibi testi tekrar ettirmek amacıyla gitmiştik. Çıkan sonuca göre bebeğimin bir gece kuvözde kalıp fototerapi almasına karar verildi.



 Ondan sonra, bebeğimi tekrar teslim alana kadar yaşadığım anlar, o zamanki psikolojimle, hayatımın en zor anlarıydı diyebilirim. Yoğun bakım ünitesine alınacağını duyunca ağlamaya başladım. Yatışımız yapıldı ve hemşire bebeğimi istedi benden. Ameliyat ağrılarından, üzüntüden, bebeğimi tanımadığım birine vermekten, postpartum depresyondan, evhamdan, mamayla besleneceğini düşünmekten... dizlerimde derman kalmamıştı. Bebeğim kucağımda, belim iki büklüm, hıçkıra hıçkıra "sadece anne sütüyle besleniyor ama" dediğimi hatırlıyorum hemşireye. Onu, sadece bir haftalık olan bebeğimi bir yabancıya teslim edip eve dönmek inanılmaz zordu. Arabada eşim ve ben birbirimize bakamadık ağlamaktan. Ve o an anladım, evladı hasta olup yoğun bakımda, hastane odasında kalan, şifa bekleyen annelerin yürek acısını. Ben bu kadar acı çekiyorsam, o annelerin acısına yürek dayanmaz dedim. Evet biliyordum, belki de şımarıklıktı yaptığım ama o zamanki depresif halimle hiç öyle gelmemişti. Beterin beteri var, Allah'ım evlatlarımıza hep sağlık, huzur ve mutluluk versin inşallah.
   
   Hastaneden ayrılırken bize bir ihtiyaç listesi verdiler, Allah gerek etmesin ama acil durumlarda lazım olabilir diye fikir olması açısından yazıyorum:

- Bebek losyonu (fototerapide, bebeğin kuruyan cildini nemli tutuyor)
- Bir paket bebek bezi
- Bir kutu mama (özellikle aptamil istendi) 
- Islak mendil
- Dökme bez (bunun ne demek olduğunu eczacı da anlamadı)
Emzik ve biberonu ise dışarıdan almayıp, sadece kendi sterilize ettiklerini kullanıyorlar. 
   Listedeki malzemeleri alıp eve döndük. Akşam saat 20:00 deki 5 dakikalık görüşümüzü heyecanla beklemeye başladım. 
   Vakit yaklaşınca sütümü sağdım, bebeğimi görmeye gittim ve yine ağlayarak eve döndüm. Ertesi sabah saat 7:30 da doktorumuzunun viziteden çıkıp bizi bilgilendirmesi için yeniden hastanedeydik. Şükürler olsun her şey yolunda gitmiş, bilirübin değerimiz düşmüştü. Hazırlıklar yapıldıktan sonra bebeğimizi alıp evimize döndük Allah'ıma bin şükür. Ama o gün, gün boyu uyudu bebeğim. Ne yaptıysak uyandıramadık. Haliyle çok panikledik sarılık yeniden yükseliyor diye. Doktorumuzu aradık, endişe edecek bir şey yokmuş. "Bebeğin çok yorgun annesi, hem senden ayrı kaldı, hem de yoğun bakımdaki makinelerin seslerinden uyuyamadı, yorgun düştü, korkma" dedi. İçim rahatladı, sonraki gün de öyle bir şey olmadı zaten.

   Bebekler fototerapi alırken, gözleri zarar görmesin diye göz bandıyla kapatılıyor:


  Fotoğraf,  Vikipedi 'den alınmıştır.
 
   Bizde sarılığın tamamen bitmesi iki ayı buldu sanırım. Doktor önerisiyle, uzamış sarılık nedeniyle ilaç kullandık ve o sayede geçti gitti. 
   
   Eskilerin, bebekte sarılık olmaması, eğer olduysa da düzelmesi için şekerli su içirme adetinin ne kadar yanlış olduğunu anlattı doktorumuz. Sakın verme dedi. Ki ben kendi annemden de bu konuda baskı gördüm. Siz de o tarz zorlamalara kulak asmayın, doktorunuz ne diyorsa onu yapın. Sarılık şakaya gelecek bir durum değil çünkü. 
   
   Bu arada, bebeği çıplak olarak, camın arkasından güneş alacak şekilde yatırmak, sarılık tedavisine evde verilebilecek bir destekmiş. Aklınızda bulunsun. Aman bunu yapayım derken de güneş yanığı olmasın bebişler. Kontrollü, dikkatli uygulayalım. Hatta önce doktorunuza danışın, onun önerdiği süreye dikkat edin derim.

   Herkese sağlık dolu günler dilerim.

2 Ekim 2015 Cuma

BEBEKTE KONAK SORUNU


   Konak, bebekte, özellikle saçlı deride ama zaman zaman kaşlarda ve şakaklarda da görülebilen, sarı pullanmalardır. Sebebi tam olarak bilinmemekle birlikte, yağ hücrelerinin, henüz düzenli çalışmaya başlamadığı için, fazla miktarda yağ salgılamasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Bebeğin saçının temiz ya da kirli olmasıyla da alakası yoktur. 
   Bazen saçlarda dökülmeye sebep olabilir (büyük oğlumda böyle oldu). Genellikle kaşıntı yapmaz, ancak uzun süre devam ettiyse kızarıklık ve kaşıntı da yapabilir (küçük oğlumda kaşıntı da vardı). Ortalama 3 ay kadar devam etmekle birlikte 1-1,5 yıl kadar da sürebilir (küçük oğlumda 1 yıl devam etti). 

   Konaktan kurtulmanın yolları nelerdir?

- Sebamed bebe şampuanının konak oluşumunu önlediği söyleniyor. İlk banyodan itibaren bunu kullanabilirsiniz.

- Hangi şampuanı kullanırsanız kullanın, bebeğinizi yıkarken şampuanı önce elinize döküp iyice köpürtün ve bebeğinizin kafasını bu köpükle yıkayın.

- Veya uğraşamam derseniz,  Mustela'nın alt fotoğraftaki köpük şampuanını da tercih edebilirsiniz.


- Bebeğinizin saçlı derisine zeytinyağı-karbonat karışımı sürüp parmak uçlarınızla hafifçe masaj yaparak dağıtın ve bir süre bekletin (1 saat kadar). Daha sonra bebek şampuanıyla yıkayın ve tarayarak  konakların dökülmesini sağlayın. 

- Zeytinyağı-karbonat karışımı yerine bebe yağı kullanarak aynı işlemi yapın. Benim kullandığım tarak şu:
Sanırım 10 tl ye almıştım. Ve şansıma, mağazada kalan son konak tarağıydı. Gerçekten çok işe yarıyor. Yumuşak yapısı sayesinde, bebeğin saçlı derisini hem hafifçe kazıyarak konakların kalkmasını sağlıyor, hem de bunu yaparken zarar vermiyor.

- Eğer bu yöntemlerden bir sonuç alamazsanız mutlaka doktorunuza başvurun. Konak problemini gidermek için kullanılan ve bebek cildine uyumlu özel kremlerden önerecektir. Onun dışında, sakın kendiniz herhangi bir medikal kremi kullanmayın. Çünkü onların bebek cildinden emilip zarar verme riski mevcut.

Konak oluşumunu önlemek içi ise yine Mustela'nın konak önleyici kremini eczanelerden temin edip kullanabilirsiniz (bu ürünü geç öğrendim, kullanmadım). Fotoğrafı aşağıda:



1 Ekim 2015 Perşembe

KÜÇÜK BEBEKLE TATİL

   Tatilciler evlerine döndü, bayram bitti, okullar açıldı. Havalar da yavaş yavaş serinlemeye başladı. Bence tatil için en uygun, en güzel hava tam da sonbahar havası. Sıcak havayı sevmeyen ve yazın, yaşadığı yer sıcaktan kavrulan bir aile olarak, tatil tercihimiz genelde hem serin hem de çevresini rahatça gezip yeni yerler görebileceğimiz bölgelerden yana oluyor. Otellerde tıkılıp kalmayı pek tatilden saymıyoruz. Gezmeyi seven bir aileyiz.

   Bir keresinde, değişiklik olsun diyerek tatili Alanya'da geçirmeye karar verdik. Yaşadığımız pişmanlığı anlatamam. Öncelikle otel tercihimiz berbattı. Tesettür otel olarak internette biraz araştırma yaptım. Yazılan yorumlara da aldanarak Alanya Demirtaş Huzur Otel diye bir yerden rezervasyonumuzu yaptırdık. Daha otele girerken hayal kırıklığı yaşamaya başlamıştık. Zira, denize sıfır olduğu ve bayan-erkek plajlarının ayrı olduğu iddia edilen otel denize sıfır değildi. Denizle arasında koskoca anayol vardı, çevresinde trafik lambası veya üst geçit falan da olmadığından, denize ulaşmak için o tehlikeli yolu aşmanız gerekiyordu. Erkek ve bayan plajları ayrı değildi. Mevcut plaj, günün belli saatlerinde sadece erkeklerin ya da sadece bayanların kullanımına açılıyordu. Neyse, otele girişimizi yaptırıp odamıza çıktık. Aman Allah'ım o nasıl bir oda!!! Temizlikten eser yok. Hele o lavabo... Sanırım birisi biraz önce kusmuş, lavabo tıkandığı için tüm pislik de suyla birlikte öylece kalmış. Hemen resepsiyonu arayıp bu rezilliği anlattık, gelip temizlik yaptılar. Ama ben ondan sonra bile lavaboyu kullanırken musluğu peçetelerle tuttum, lavabonun hiç bir yerine dokunmamaya dikkat ettim. Tiksinmiştim bir kere. Oteli terk etme şansımız da yoktu, vakit geç oluyordu ve kalacak başka yer bulamayabilirdik. 


Otel bu

   Bir şekilde, boynumuzu büküp kaderimize razı olduk. Valizlerimizi açıp da yerleşmedik bile. Hemen ertesi gün kahvaltı sonrası oteli terk etmeye karar vermiştik çünkü. 
   Akşam yemeğine kadar havuzda vakit geçirmek istedik. Bayan havuzu ayrı Allah'tan. Adı tesettür otel ya. Bayan havuzu dedikleri yer, benim evimin salonu kadar bile yoktu sanırım. Küçücüktü yani. Ama işte el mahkum, annem, kız kardeşim, ben ve oğlum, otelin bize sunduğu bu tek imkanı da elimizin tersiyle itemezdik, yüzdük biraz. 



Bayan havuzu bu. Fotoğrafta büyük görünüyor biraz daha.

   Akşam yemeğine sıra geldiğinde, öncelikle açık büfe diye bir şey yoktu. Ateş yakılmış, mangalda balık pişiriliyordu, kime ne kadar yeterse. Şükürler olsun, yanına salata eklemeyi akıl edebilmişlerdi. Karnımızı doyurduktan sonra odamıza çıkıp yol yorgunu olduğumuz için hemen uyuduk. Sabah da kahvaltı sonrası koşar adım oradan uzaklaştık. Şikayetlerimizi bildirerek tabi. Hayatımızın en rezil tatili ve gördüğümüz en kötü oteldi. O zamandan beri, karşıma çıkan her yerde otelle ilgili başımıza geleni yazıyorum ki başkaları da benim gibi aldanmasın diye. Buradan otelle ilgili yorumlara da ulaşabilirsiniz. Şikayetçi olan tek ben değilim. Bu arada Alanya'nın yakıp kavuran sıcaklığı da pişmanlığımızı katlayarak artırdı. 

   Nereden nereye... Ben aslında bebekli tatilden bahsedecekken başka konuya dalıp gittim. 
   Sadede gelecek olursam; büyük oğlumla ilk tatilimize o yaklaşık 4,5 aylıkken çıktık. Güneyde bir yerlerden, kuzeye, taa Ordu'ya kadar yol katettik. İlk durağımız Konya-Akşehir'di. Ardından da Ankara. Bol bol gezip eğlendik. Bu arada Tatile, iki kız kardeşim, annem, eşim ve ben birlikte çıktık. Dolayısıyla bebeğimin bakımı pek bana düşmediği için çok rahat bir tatil geçirdim. Ankara'dan sonra da Samsun ve Ordu'ya devam ettik. Ordu'da bir kaç gün kaldık, Karadeniz'in o muhteşem yeşil manzarası eşliğinde stresimizi attık, rahatladık, bir çuval da fındığımızı yüklenip dönüş yolunu tuttuk. Maalesef bebeğimin diş sıkıntılarının başlaması tam da o zamana denk geldi. Giderken ve tatil boyunca hiç sıkıntı çıkarmayan kuzum, dönüşte çok huzursuzdu. Sık sık mola vererek zar zor tamamladık yolculuğumuzu. 

   Eğer çekirdek ailemle yalnız gitmiş olsam yine de zevk alırdım tatilden. Bebek bakımını eşimle nöbetleşe yapardık. Biraz yorulurduk ama tatilimizin kabusa döneceğini de sanmam. Yani demek istediğim, bebeğiniz normalde çok huysuz bir bebek değilse, yolda fazla sıkıntı çıkarmıyorsa, bebekle tatile gitmekten korkmayın. 

   İkinci bebeğimle ilk tatilimize ise o 9 aylıkken çıktık. Bu seferki tercihimiz, çok sevdiğimiz ve her yıl en az bir kez gittiğimiz Mardin oldu. İtiraf ediyorum, yolculuk zor geçti. Bebeğim illa kucak istiyordu, henüz bebek koltuğuna alışamamıştı. Bu da benim hassas noktam olduğu için kucağıma almak istemiyordum. Onun bolca ağlamaları eşliğinde gidip geldik. Küçük bebeğim hareketlerinin kısıtlanmasından pek hoşlanmıyor, abisine göre daha özgür ve isyankar bir yapısı var. O yüzden koltuğuna oturmayı çok zor kabullendi. Ama bu bile, bizi yolculuklara çıkmaktan alıkoyamadı :) Gezmeyi sevengillerdeniz biz :)

   Memnun kaldığımız oteller ise şöyle:
İkbal Otel-Afyon

Oruçoğlu-Afyon
Bunların ikisi de 5 yıldızlı termal oteller. İkisini de beğendik hem temizlik, hem güleryüzlü hizmet hem de yemekleri açısından. Yalnız İkbal Otel'in daha nezih bir ortamı var, belirtmeden geçemeyeceğim. 

Kaşmir Otel-Bolu : 3 yıldızlı, çok büyük imkanlar sunmayan, ancak ilgili personeli ile güleryüzlü hizmet veren, temiz bir şehir oteli. Bolu'ya gittiğimizde, özellikle de şehir merkezinde olduğu için, tercihimiz Kaşmir Otel'den yana oluyor. Eşimle ben Bolu aşığıyız. Üniversiteyi orada okuduk, sonrasında da orayla gönül bağımızı koparamadık. Tatillerde, yolumuzu bir şekilde Bolu'dan geçirip iki gün de olsa havasını soluyoruz, kökezini içiyoruz. Merkezdeki bir oteli tercih etme sebebimizse, böylece, hem şehir merkezini gezip anılarımızı yad ediyoruz, hem de çevredeki gezilecek yerlere daha kolay ulaşıyoruz. 

   Bebekle tatile çıkarken yanımıza neler almalıyız?
1- Beslenme malzemeleri (Mamalar, mama kaşıkları, biberonlar, suluklar, mama önlükleri, ağız bezleri, emzirme önlüğü, sıcak su için termos)
2- Bebek bakım malzemeleri (Pişik kremi, bebek şampuanı, banyo lifi, ıslak mendil, peçete, alt açma örtüsü, bebek bezi, banyo havlusu, tırnak makası)
3- Sağlık ihtiyaçları ( doktorunuzun tavsiye ettiği ağrı kesici-ateş düşürücü şurup ve fitiller, ateş ölçer, çarpma nedeniyle oluşabilecek morarmaları önlemek için sudocrem tarzı kremler, yara bandı, sargı bezi, vs)



4- Oyuncaklar (çıngıraklar, renkli-resimli kitaplar, diş kaşıyıcıları, renkli-ışıklı-müzikli oyuncaklar,vs)
5- Kıyafetler (deniz tatili yapacaksanız bebek mayosu ya da havuz bezi-bunu kesinlikle tavsiye ederim, şapkalar, çıtçıtlı badiler, çoraplar, penye yelekler ve hırkalar, bir adet triko hırka, pantolonlar, tişörtler, bir adet penye battaniye, vs). Kıyefetlerinin penye olması, teri emmesi ve kolay yıkanıp kuruması açısından çok önemli bence. 



6- Bolca poşet (kirli kıyafetleri, atılacak çöpleri, vs toparlamak için)
7- Bebek arabası (bagajda yer kaplamaması açısından benim tercihim baston puset oluyor)
8- Kullanıyorsanız kanguru

Bunların yanı sıra, araba için hazırlayacağınız ve içinde, arabada güneşlik olarak kullanabileceğiniz bir kumaş parçası, küçük bir yastık ve ince bir minder, iki-üç adet boş poşet ve bir kaç adet yeni oyuncak koyduğunuz çanta da işinize çok yarayacaktır. 

Valizi hazırlarken, malzemeleri kullanım sırasına ve ihtiyaç alanına göre ayrı ayrı poşetleyip öyle yerleştirirseniz ihtiyacınız olanı ararken valizin karışmasını önlemiş olursunuz. Ayrıca, bir adet çıtçıtlı badi, bir adet dış kıyafet, bir adet bez, küçük bir paket ıslak mendil ve bir paket de kağıt mendili birlikte, ayrı bir paket halinde yanınızda bulundurabilirsiniz.

   Bunun dışında, özellikle tatil için, bebek bakım çantasını sırt çantası olarak tercih etmeniz, gezmelerde daha rahat etmenizi sağlayacaktır.

Burada listelediklerim, benim kendi listem. Genel olarak tatil boyunca her türlü ihtiyacı giderebilecek, zor durumda kalmanızı önleyecek şeyler. Siz de kendi ihtiyaçlarınıza göre eklemeler ya da çıkarmalar yaparak kendinize ve bebeğinize rahat, keyifli, güzel bir tatil imkanı oluşturabilirsiniz.

   

BEBEKTE GAZ SORUNU ve ÇÖZÜM YOLLARI

   Annelerin gözünü en çok korkutan olaylardan biri bebeğin gazlı olmasıdır. Bazı anneler "bebeğimde hiç gaz sorunu yaşamadım" diye anlatırken şaşkınlıkla dinlerim. İki bebeğim de çok gazlı olduğu için sanki başka bir ihtimal yokmuş gibi gelir bana. 

   Gaz olayı genelde ilk üç aydan sonra azalmakla birlikte büyük oğlumda 1,5 yıl sürdü. Tabi o zamanlar kulaktan dolma bilgiler hayatımızda daha fazla yer edinmişti, gerçekten işe yarayan yöntemler konusunda bilgim yoktu. Öğrendiklerimi uyguladıkça kendi çözüm yolumuzu da bulmuş olduk. Siz de panik yapmayın, sakin olun, eninde sonunda geçecek. Aşağıda yazacağım yöntemlerden biri mutlaka bebeğinizi, dolayısıyla da sizi rahatlatacak.
   
   Bu konuyla ilgili araştırmalarım, deneyimlerim, uyguladıklarım şöyle:

   Bebeklerde gazın bazı nedenleri:
- Emerken ya da biberonla beslenirken hava yutması
- Bir önceki yazımda belirttiğim gibi, ön sütün fazla gelerek laktoz intolerasyonuna sebep olması
- Alerjik durumlar (En yaygını inek sütü alerjisi. Sadece anne sütüyle beslenen bebeklerde, annenin tükettiği besinler de bebeği etkiler. Bu durumda emmeyi reddetme, kusma, ishal, iştahsızlık, huzursuzluk gibi belirtiler de olur)
- Beslenme sonrasında gazının çıkarılmıyor olması
- Annenin kola ve kahve tüketmesi (büyük oğlumda bir yudum bile alsam, bebeğim sancıdan kıvranıyordu)
   
   Bebeğin gaz sıkıntısının giderilmesi için:
- Doğru beslenme yöntemi kullanılarak hava yutması önlenmeli (emiyorsa doğru pozisyonda emzirilmeli, biberonla besleniyorsa hava yutmayı önleyici biberonlar kullanılmalı. Ya da ilk bebeğimde kullandığım bir yöntem de şuydu: Biberonun kapağını sıkıca kapattıktan sonra, mamanın akmasını önleyecek kadar az olmak üzere kapağı gevşetmek. Normal bir biberondan, kendi antikolik biberonunuza geçiş yapmanın yolu).
-Bebeğinizi besledikten sonra mutlaka sırtını sıvazlayıp gazını çıkarın.
- Gaz giderici şurup ya da damlalar. Doktor önerisiyle kullanmak gerekli tabi. Biz büyük oğlumda bir kaç çeşit damla kullandık ve hiç birinden fayda görmedik. Küçük oğlumda ise, yine doktor tavsiyesiyle BioGaia isimli damlayı kullandık. Gerçekten faydasını gördük. Bu damla, içerdiği probiyotik bakteriler sayesinde bağırsak florasını düzenlemeye yarıyor.



- Rezene-kimyon çayı. Günde 4-5 çay kaşığı kadar içirmek bebeğe zarar vermeyeceği gibi gaz konusunda da rahatlamasına yardımcı olur. Anne de her gün düzenli olarak aynı çaydan birkaç bardak içmelidir. Bu çayın, anne sütünü artırıcı etkisinden de  burada  bahsetmiştim.


                       





        Kimyon tohumu                                 Rezene tohumu

- Titreşim (bebeğim ana dizinde yatarken, ayağının altına park yatağın titreşim aparatını koyduğumda gazını rahatça çıkardığını farkettim. Titreşimli beşikler-salıncaklar da kullanılabilir)
- Gaz masajı. Ayşe ÖNER'in aşağıdaki videoda anlattığı masajı hemen her gün uyguladım. Kesinlikle tavsiye ederim. Henüz masaj sırasında bağırsakların nasıl hareketlendiğini ve bebeğinizin nasıl gaz çıkardığını göreceksiniz. 



   Genel olarak, anne sütüyle beslenen bebeklerde, mamayla beslenenlere oranla daha az gaz görülmektedir. İkinci bebeğimde daha az sorun yaşamamızın sebeplerinden belki de en büyüğü budur. 

   Bu konuyla ilgili hatırlayabildiğim tecrübeler böyle. Zamanla yeni bilgiler edindikçe güncellemeler yapacağım.