Benim küçük oğlum, yavru aslanım, kıyamadığı, gözümün nuru artık 10 yaşında. Anne olduktan sonra zaman öyle hızlı akar oldu ki yetişebilmek mümkün değil. Oğlumun bebekliğinde onun gelişimi ile ilgili kaçırdığım çok şey oldu. Paylaştığımız çok şey, eğlendiğimiz çok zaman da oldu tabi ama işte insanın gözü daha çok yetişemediklerine kayıyor.
Çok fazla pişmanlığım ve vicdan azabım var kaçırdıklarıma dair. Üzgünüm, belki bundan kurtulma konusunda kendime izin vermiyor olabilirim ama hislerim bu yönde. Ve ben bu konuyu içimde halledememisken oğlum adım adım ergenliğe ilerliyor.
Anlıyorum ki anne olduktan sonra insanın kafasının rahat olması mümkün değil. Hep bir büyüme dinamiği, yaş sendromları, vs. Şimdi de ufak ufak özgürleşme çabaları içinde. Mesela "bazen yalnız başıma yürüme ihtiyacı duyuyorum", " arkadaşlarım evlerine davet ediyorlar " gibi şeyler söylüyor bu aralar. Biliyorum ki tam olarak kendi isteği değil bunlar. Sınıfından birkaç arkadaşı, istedikleri gibi eve gidiş güzergâhını değiştiriyor, onlar da henüz 10 yaşında olmalarına rağmen çarşıda sokakta tek başlarına bir yerlere gidip geliyorlar. Biz oglumla dışarı çıktığımızda karşılaşıyoruz bazen. Haliyle onların bu kadar rahat olmaları oğlumun dikkatini çekiyor. Ama ailelerinin rahatlığı da benim dikkatimi çekiyor, hayrete düşüyorum. Çocuk kaçırma olayları, istismarları bu kadar fazlayken ve çocuklar evlerinin önünden bile kacirilirken hatta aile içinde istismara maruz kalırken ailelerin bu rahatlığını aklım almıyor. Ve içten içe kızıyorum onların -belki de- ilgisizliği yüzünden benim oğlum (yaşına göre ve belli kurallar içinde olabilecek en geniş özgürlüğe sahip olduğu halde) daha fazla özgür olabilmeyi merak ediyor. Anlatıyorum, o günler de gelecek ama yavaş yavaş, aşama aşama gelecek diye. Anlıyor, hak veriyor. Mantıklı buluyor. Ama çocuk işte. İçinde bu merakın büyümesinden korkuyorum. Tıpkı onun büyümesinden korktuğum gibi. Çünkü henüz hazır değilim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder