Velhasıl-ı kelam, eşimin ısrarı sonucu, belki de ben abartıyorumdur, belki bir şeyleri değiştirmişlerdir diye düşünerek, görüşmek için "diğer" kreşe gittik. Evet, içime sinmedi. Sebeplerim:
- Bina çok merdivenliydi. Yemekhane bodrum katta,miniklerin sınıfı ikinci katta ve yatakhane üçüncü katta. Yani küçük yaş grubu 2. kattan bodrum katına yemek için iniyor, ardından yemek sonrası uyku için 3. kata çıkıyor. Merdivenler de çok dik üstelik. Bu benim için büyük bir eksiydi. Çünkü bina yerleşimi küçük yaş grubuna uyarlanabilir. En azından yatakhane ve sınıf-serbest etkinlik odası gibi alanlar yemekhaneye yakın konumlandırılabilir. Gördüğüm kadarıyla uğraşmamışlar.
- Kreş sahibesiyle rahat iletişim kuramadım. Daha doğrusu karşısında kendimi ifade ederken güçlük çektim, çünkü kendimi sınava girmiş gibi hissettim. Benim için rahatlık önemliydi.
- Kreş sahibi bayan,yaptığı işle bize lütufta bulunuyormuş gibi hitap ediyordu (ben o hitap tarzından ne özel hayatımda ne de iş hayatımda hiç hoşlanmam ve kullanmam da). Halbuki ben çocuğumun sağlıklı ve iyi şartlarda bakılması için kendi paramla hizmet satın almak istiyordum. Eşim bu tavırları fark etmemişti. Erkekler daha sonuç odaklılar çünkü, süreci pek umursamıyorlar. Ama ben ayrıntıcıyımdır, ince eler sık dokurum. Sonra ona durumu anlattığımda bana hak verdi, kendisi fark etmediği için de şaşırdı :)
- Kreş sahibi bayan, sürekli kendi yaptığı işi övme çabasındaydı. Çocuklara yedirdikleri yoğurdu kendileri mayalıyormuş, her gün mutlaka kendi hazırladıkları kemik suyuyla yaptıkları bir çorba çeşidi oluyormuş, vs. Ama benim aradığım asıl şey bu değildi. Evet ev yapımı yiyecek-içecek sunmaları iyi bir şey olabilir ama bunlar çocuğu mutlu edecek şeyler değil.
- Fiyat konuşurken "benim fiyatım şudur, çocuk buraya geldiği gün parayı alıyorum" şeklinde ticari ağızla konuştu. Benim derdim para da değildi. Oranın parayla dönecek, işleri parayla yürüyecek bir yer olduğunu biliyorum. Kaldı ki kamuya atanana kadar 10 yıl özel sektörde çalıştım. İşlerin nasıl yürüdüğünü ve iletişimin ne kadar önemli olduğunu çok iyi bilirim. Dolayısıyla fiyat konuşurken kullanılan üslup o olmamalı bana göre.
- Kreşe gelen çocukları evlerine gönderirken hepsini tek tek öpüp "seni seviyorum" diyerek gönderiyordu. Ama sözleriyle ifade ettiği şeyi içinde hissetmediği çok net görülüyordu.
- "Alışma sürecinde nasıl bir yol izliyorsunuz" diye sordum. İlk görüşmede cevabı şuydu: "Üç gün, 20'şer dakika anneyle birlikte sınıfta oluyor. Sonra zaten ortamı sevmeye başlıyor ve annesi sınıftan çıksa bile sonra gelip onu alacağını anlıyor. Böylece kreş ortamını kabulleniyor." Evet,bu mantıksız bir şey değildi ama her çocuk için de aynı uygulama yapılamazdı. Ya benim çocuğumun alışma süreci üç günden uzun olursa veya 20 dk yetmezse? Zaten bu konuda da ikinci görüşmemizde U dönüşü yaptı. Aşağıda yazacağım onu da.
- Kreş yönetmeliğinin değiştiğini, o nedenle oğlum 30 ayını doldurmadan önce alamayacaklarını söyledi. Çünkü programları buna uygun değildi (daha doğrusu bu kısmı görüşmenin başında konuştuk. Yukarıda yazdığım ayrıntılara da 30 ayını doldurduktan sonra kreşe başlayacak diye düşünerek girdik). Evet mevcut ayına uygun program uygulayan yerler de vardı ama hiç biri benim alternatif olarak düşüneceğim kriterlere sahip değildi.
Neticede rotamız belli olmuştu. 30 aylık olana kadar anneanne desteğine başvuracaktık ve sonrasında kreş maceramız başlayacaktı. Ama eşimin bilmediği bir şey vardı ki, ben o görüşmede zaten "diğer" kreşi kafamdan silmiştim ve 30 aylığa kadar olan süreçte istediğim yer için kendisini ikna etmeye karar vermiştim :))
Bu süre içinde ben sürekli içimin rahat olmadığını, gördüğüm ve hissettiğim olumsuzlukları, çocuğumuzu nasıl etkileyebileceğini falan anlatıp durdum eşime. Hiç birini uydurmuyordum, hepsi gerçekti. Duruma, açık aramak üzere bakmıyordum. Ama çocuğum ve benim için en iyisi olmadığı da gün gibi ortadaydı. Derken eşim de en sonunda beni anladı, hak verdi. Son bir kez benim açımdan bakabilmek için kreş sahibesiyle görüşmek istedi. İşte ikinci görüşmemizde olanlar:
- Bize daha önce verdiği fiyattan 100 tl daha fazla bir fiyat söyledi. Biz önceki konuştuğumuz şeyi hatırlattığımızda "böyle söylemiş olmam mümkün değil, zaten bu sene şu öğrencimi şu fiyata kaydettim, şu şu öğrencilerimiz ikiz oldukları halde kardeş indirimiyle birlikte şu fiyata aldım" gibi şeyler söyledi. Bu açıklamaları yaparken çocukların isimlerini bizzat zikrediyordu. İsim konusunu neden özellikle belirttiğimi altta yazacağım.
- Beğenilen bir yer olduklarını anlatabilmek için ve benim çalıştığım kurumu da bildiği için, bizim şube müdürlerimizden birinin çocuğunun da oraya geldiğini söyledi. Kim olduğunu sorduğumda "bizde çocuklarımızın ismini bir başkasına vermek kesinlikle yasaktır. Öğretmenlerimiz bile, biriyle konuşurken şu isimde bir öğrencimiz var falan diyemezler" dedi. Halbuki biraz önce paradan bahsederken tek tek çocuk isimlerini zikreden kendisiydi. Dolayısıyla verdiği cevap, kendince prensipleri olduğunu vurgularken aslında kendini yalanlamaktan öteye geçemedi. Ayrıca veliler çocuklarını almaya geldiğinde zaten kapıda hem çocukların isimlerini öğreniyor hem de birbirlerini görüyorlar.
- Benim için asıl vurucu nokta: Oğlumun alışma sürecinde izleyecekleri yolu tekrar sordum, iyi ki sormuşum. İşte verdiği cevap: "Çocuğun karakterini, beğenilerini, yeme-içme alışkanlığını, vs anlatan bir mektup yazacaksın. İlk gün getirince kapıdan çocuğu bize atacaksın ve gideceksin". Lafa bakın lafa. Şu an yazarken bile sinirleniyorum. Yahu bu bayan yılların kreş işletmecisi yılların! Üstelik çok tutulan, beğenilen bir kreşin sahibesi. Çocuk psikolojisinden en çok anlamasını bekleyeceğim kişi. Hadi o anlamıyor, diğer veliler de mi bu uygulamanın saçmalığına bir şey demiyor. "Çocuğu atıp gitmek" nasıl cüretkar bir ifade. Benim çocuğumu, öyle bağırıp ağlayarak, gözü yaşlı bırakmamı kendi çirkin ifadesiyle ATMAMI nasıl bekleyebilir! Evet, bu benim kesinlikle kabul etmeyeceğim bir şeydi. Benim istediğim, oğlumun gönlü kırılarak, çaresizlikten bir şeyleri kabullenmesi asla değildi. İstiyordum ki severek, benimseyerek, güle oynaya kabullensin, gidip gelsin. Anlayacağınız, zaten baştan belli olan kararıma eşim de katıldı, gözlerimizle anlaştık, kibarca teşekkür ederek çıktık kreşten. Zira orada gereksiz tartışmaya girmenin bir anlamı yoktu. Demek ki benim hassasiyetlerimle diğer velilerin hassasiyetleri aynı değildi. Ve o bayan da yaptığının doğru olduğuna inanıyordu. Yoksa bu kadar rahat ve kendinden emin bir şekilde ifade edemezdi bunları.
Çıktık ve doğruca benim istediğim kreşe gittik. İçeri girince bir oh çektim "işte benim istediğim samimiyet ve ortam" diyerek. Ama maalesef hiç boş yerleri yoktu (neden daha önce haber vermediğimiz konusunda ufak çaplı da bir fırça yedik kreş sahibesinden:)). O an ağlamak istedim. Çünkü annem gitmişti, oğlumu kreşe alıştırma süreci için kullandığım iznim de bitmek üzereydi. Kreş sahibesi, yakın zamanda bir kontenjanlarının açılma ihtimali olduğunu söyledi. O durumda bize hemen haber vereceği konusunda sözleşerek ayrıldık. Aslına bakarsanız fiyat konusuna bile girmedik. Çocukları kreşe nasıl alıştırdıklarını, çocuklara nasıl davrandıklarını, vs yakinen biliyordum çünkü. O konularda içim çok rahat olduğu için o ayrıntılara da girme gereği duymadım.
"Diğer" kreşten söylenenleri anneme anlatınca o bile üzüldü, "o şekilde çocuk mu alıştırılırmış, ben onu evde hiç ağlatmıyorum. biraz daha bakarım, öyle yollanmaz" dedi.
2-3 hafta kadar daha annem baktı oğluma. Bu arada ben de sürekli artık biraz büyüdüğü için yakında oyun okuluna gideceğini (kreş ifadesi belki itici gelir diye oyun okulu demeyi tercih ediyoruz), orada öğretmenleri ve arkadaşlarıyla birlikte şarkılar söyleyeceğini, oyunlar oynayacağını, uyku vaktinde yatıp uyuyacağını, vs anlatıp durdum ki bu fikre alışsın. Derken kreşten gelen telefonla havalara uçtum. Ve 2 Ocak'ta kreş maceramız başladı.
Benim iznim bittiği için alışma dönemini annemin yardımıyla atlattık. İlk gün 3 saat kaldılar kreşte. Oğlum sınıfta annemin yanından ayrılmamış, sadece yapılanları izlemiş. İkinci gün yine üç saat kaldılar. Ama sınıfa girdikten bir süre sonra annem dışarı çıkmış, oğlum pek itiraz etmemiş. Üçüncü gün ise öğretmeni oğlumu da içine alan 3 kişilik bir grup oluşturmuş, bu grubu oyunlarla yavaş yavaş sınıfın kalanına dahil etmişler. İşte asıl doğru olan bu. Ağlayan çocuğu atıp gitmek değil yani. Bu kez öğle yemeğinden sonra geçtiler eve. Ve 4. gün, annem kreşin kapısından öğretmenine teslim etmiş oğlumu. Oğlum biraz mırın kırın etmiş ama sonunda "görüşürüz anneanne" diyerek gitmiş sınıfa. Böylece tam gün olayına da başlamış olduk.
Bugün kreşe başlayalı 21 gün oluyor. Geçen Cuma günü herkesle birlikte oğlum da karne aldı. Ama bu onun için hiçbir şey ifade etmiyor, ne olduğunu bilmiyor henüz çünkü. Fakat benim için öyle büyük bir anlamı var ki. Çalışan anneler bilir, anlar beni. Nasıl olacak, istediğim kreş olacak mı, rahatça alışacak mı, vs diye geçen uykusuz gecelerimin ödülü bu karne çünkü.
Şimdi her akşam oğlumu öperek ve "seni seviyorum" diyerek yollayan, kalan tüm enerjisiyle ve güler yüzlü bir şekilde "hoş geldiniz, nasılsınız" diye soran bir düzenin tadını çıkarıyorum elhamdülillah.
Olumsuz şeyler olma ihtimali yok mu, elbette var. Her sabah dualarla en güzele emanet ederek bırakıyoruz oğlumuzu kreşe. Geçen gün bir arkadaşı oğlumun elini ısırmış mesela. Ama sadece denemiş belli. Diş izi değil de çok hafif bir kızarıklık vardı çünkü. Benim oğlum da bir başka arkadaşının saçını çekmiş, kendisi söyledi. Onu da tahmin edebiliyorum, saç çekmek dediği hafifçe tutup asılmaktır mesela. Ama böyle şeyleri, birbirlerine gerçek bir zarar vermedikleri sürece pek de önemsemiyorum açıkçası. "Aman benim çocuğuma dokundu, ay çocuğumu itti, ters baktı" havasında bir anne değilim. Çünkü biliyorum ki hepsi çok küçük ve bir şekilde deneyerek birbirleriyle iletişim kurmayı öğrenmeye çalışıyorlar. Öğretmenlerinin gözetiminde, doğru bir rehberlik ve bilinçli bir ebeveyn tutumuyla da öğrenecekler mutlaka. Birbirlerinden gördükleri her şeyi taklit edip, doğruyu yanlışı ayırt edecekler zamanla. Oğlum şimdi her gün yeni bir bağırma yöntemi öğrenip geliyor eve. Gelince de istediği bir şey için o gün çocuklardan yeni gördüğü bağırma şeklini deniyor. Deneyecek tabi. Ama ben bunu dikkate alıp o şekilde istediğini verirsem işte o zaman kalıcı olup huy haline gelir. Bu durumda benim oğlum için en doğru yöntem olan "önce doğrusunu anlatıp ardından davranışı sönmeye bırakmak" şeklinde bir yol izliyorum.
Eğer "diğer" kreşe verseydim oğlumu, bence şu karikatürdeki gibi düşünürdü :)
Herkese mutlu, huzurlu, sağlıklı ve tüm sorunların en güzel ve çabuk şekilde hallolduğu günler dilerim.
.
2 yorum:
Blogunuzu izlemeye aldım sizide bloguma beklerim :)
Merhaba kendini geliştir. Bloguma hoşgeldiniz. İade-i ziyarete geleceğim. Sevgilerimle.
Yorum Gönder