29 Mart 2016 Salı

KENDİMİZDEN VAZGEÇİRİLDİK! YENİDEN BULALIM İÇİMİZDEKİ BİZİ

   Dün, sevgili oyuncuanne-Şermin Çarkacı 'nın bir paylaşımı gözüme çarptı Facebook'ta.. Özetle, kadınların eş ya da anne olduktan sonra, bu sıfatların, kendi kişiliklerinin, kendi isimlerinin önüne geçtiğinden bahsediyordu. Yazıyı okuyunca şöyle bir düşündüm bu konuyu, sonra yorum yazmaya başladım. Ancak baktım ki yorumum çook uzun olacak, en iyisi bloga yazayım dedim. Ki zaten epeydir yazmayı düşündüğüm ama toparlayıp da yazıya dökecek vakti bir türlü bulamadığım bir konuydu. Belki sonra oraya da kopyalarım yazımı.



   Eş, anne, kendinden vazgeçip ailesi için yaşayan kadın... Bunlar küçüklüğümüzden itibaren bize dayatılan roller. Fedakar, kendini unutan, hayatını başkalarına adamak için yaratılmış, evlenip yuva kurmak ve çocuk doğurmak, hayatının evlilikten öncesini kendi anne babasına hizmetle geçirdiği gibi kalanını da kocası ve çocuklarına adayan, adaması beklenen varlık. Hangimize gerçekten ne istediği soruldu? Kaçımıza herkesten önce kendimizi sevmemiz gerektiği öğretildi? Veya içimizden kaç kişi gerçekten özsaygısı olan bir anne tarafından büyütüldü? Erkekler hep "eli işe yatkın olmadığı için" işleri beceremeyen, hürmet görmesi ve sözüne uyulması gereken üstün varlık değil miydi bizi yetiştirenlerin gözünde? Dolayısıyla da kadın, erkeğin arkasını toplayan, evi derleyip toparlayan, çekip çevreleyen rollerine büründürülmüyor mu otomatik olarak? Hatta daha küçücük kız çocuklarına düğünlerde gelinlik giydirilip evliliğe özendirilmiyor mu? Çocuk gelinlerin olması kesinlikle insanlık dışı ama bizler, kızlarımızın kafasına evlilik fikrini sokacak şeyler de yapmıyor muyuz? Baksanıza kız-erkek ilişkileri, sevgili olmalar, hamile kalmalar, vs ne kadar küçük yaşlara indi. Tabi bunda televizyonun rolü de asla küçümsenemez.
   Kız çocuklarının oynadığı, içgüdüsel olarak ortaya çıktığı söylenen evcilik oyunları, ailedeki rollerin, çocuğun gözüne, zihnine ve ruhuna yansıması. Aynı şekilde erkek çocuklar için de geçerli bu. Kızlar hep yemek yapan, sofra kuran, bebeğe bakan; erkekler hep araba kullanan, para kazanan, hazır sofraya oturan, vs. Yani bu haksız rol paylaşımı ve "fedakar kadın" dayatması, ta o zamanlardan başlıyor. Sonrasında da tabi devam ediyor. Kız çocukları ev temizliğinde anneye yardım eder, yemek-pasta yapmayı öğrenir, el işi öğrenir; erkek çocukları da babasıyla birlikte dışarı çıkar, daha küçük yaşta babasının kucağında direksiyona geçer, gezip tozup tıpkı babası gibi önüne kurulan sofraya kurulur. Benim ailemde de bu böyleydi. Anneme göre, evin erkeğine sonsuz saygı duyulmalı. Erkek çocuk da (her ne kadar annem gerçeği inkar etse de) hürmet, hizmet görmeli. Mesela erkek kardeşimin de benimle birlikte sabah dersi varsa (her ikimiz de orta okuldaydık) annem kalkmaz, kahvaltıyı ben hazırlardım. Ama benim dersim öğleden sonraysa annem kalkıp erkek kardeşime kahvaltı hazırlardı. Yani kardeşime bir şekilde hizmet edilirdi. Ki aramızda sadece 15 ay var ve o da benim kadar kahvaltısını hazırlayacak yeterlilikteydi. Tabi erkek kardeşim, kızkardeşlerinden hep hizmet ve çok büyük saygı bekleyen biri olarak yetişti. Bu ona da haksızlık bence. Neden oğullarımızın içine, başkaları ona hizmet etmezse kendi başına bir şey yapamazmış duygu ve inancını yerleştiriyoruz ki? O kendi kendine yetemez mi, peynirini zeytinini dolaptan çıkarıp karnını doyuramaz mı? (Bu arada annem benim için özel olarak kalkıp kahvaltı hazırlamadı, içimde uktedir)
 
   Sonra yaşı gelir, kız evlenecek olur. Babası onu "verir", erkek ailesi ise "alır". Kızı gelin vermek, kızı gelin almak...
   Nikah günü imzalar atılır, genç kızın soyadı değişir. Derken evinin kadını, kocasının eşi, çocuklarının annesi olur. Ama "Ayşe, Fatma, Hatice, Merve, Çiğdem, Özlem..." çok gerilerde kalmıştır artık. Hep öyle örneklere alışmış olduğu için kendisi bile fark etmez bunu. Sonra kendi oğlunu-kızını da aynı şekilde yetiştirmeye devam eder. Olur da oğlu yanlışları fark edip kendi sevgilisine, karısına hak ettiği şekilde davranırsa "kılıbık erkek, light erkek", kızı baş kaldırıp hakkını aramak ve elde etmek isterse de "asi, aykırı, yoldan çıkmış"...

   Elbette ki özellikle kız çocukları hayatın zorluklarına göğüs gerecek şekilde güçlü yetiştirilmeli, tek başına da ayakta duracak donanıma sahip olmalı. ev işi, mutfak, el işi, alışveriş, para kazanma, genel kültür, diplomalar, sertifikalar, savunma sporları, vs. Çünkü memleketimde kadın olmak zor.  Ama bunlar, kendini unutturarak öğretilmemeli. Başka seçeneği yokmuş gibi, ileride sırf kocası ve çocukları için kullanılmak üzereymiş gibi olmamalı.

   Hem erkek hem kız çocuklarımıza öğretmeliyiz önce kendini sevmeyi, kendine saygı duymayı. Daha sonra da başkalarına karşı saygılı olup kimsenin sınırına girmemeyi, kimse için kendi sınırını yıkmamayı. Hayatta mutlaka fedakarlık yapılması gereken zamanlar olacak. Ama bunun da bir sınırı olmalı. Fedakarlık tek taraflı olmamalı mesela. Veya sınırlarımızı yıkacak şekilde yapılmamalı. Kendimizden vazgeçirmemeli bizi. Belki de nesillerimizin kurtuluşu bundadır. Önce kendine sonra çevreye saygılı ve sevgili bireyler olabilmek, öyle bireyleri yetiştirebilmek...

   Ben de iki erkek evlat, E.B. ve E.B. 'nin annesiyim. B.'nin eşiyim. Ama önce Y.'ım ben. Onların asla tırnağına bile zarar gelsin istemem, onlar için yapabileceğim ne varsa hepsini yaparım, gözümü kırpmam. Ama  kendi varlığımın, kıymetimin de farkındayım. Küçük küçük de olsa ruhumu şımartacak bir yol bulurum. Gün içinde kahve molalarım, iki sayfa bile olsa kitap okuma aralarım, mandala-el işi-geri dönüşüm, vs etkinlikler için her gün düzenli olmasa da iki arada oluşturduğum fırsatlar mutlaka vardır. Hepimiz yapalım bunu. Hayat zor, kadın olmak, çalışan/dışarıda çalışmayan kadın olmak, anne olmak zor. Eğer biz benliğimizin farkında olursak o zorlukları aşmak daha kolay.

Not: Bu konuyla alakalı bir kitap var:


Mutlaka okumanızı tavsiye ederim. 
Yazarı Feyza Hanım'ın bir İnstagram sayfası var: https://www.instagram.com/feyzalt/?hl=tr
Aynı zamanda bir de blog yazıyor: http://avukatfeyzaltun.blogspot.com.tr/2015_03_01_archive.html?m=0 
   Dünya görüşü ya da siyasi düşüncelerimiz uyuşmuyor olabilir ama kadınlarla ilgili konularda yaptıkları takdire şayan bence.

 

Hiç yorum yok: