13 Aralık 2015 Pazar

BEBEKTE EK GIDAYA GEÇİŞ

   Bebekte ek gıdaya geçişle ilgili internette zaten çok fazla bilgi var. O yüzden ben buraya blogumu da açma amacım olan kendi deneyimlerimi ve izlediğim yolu yazacağım.

   Büyük oğlumu zaten çoğunlukla mamayla beslediğim için, doktorumuzun tavsiyesiyle, 4,5 ayını doldurunca kahvaltıya geçmiştik. Öyle çok araştırmalı, çok detaylı bir geçiş olmadı. Ben bulamaç olarak kahvaltısını hazırladım, o yemedi, ben de tek tek verdim, hepsi bu :) Bu arada büyük oğlum lezzetler konusunda seçiciydi. Mesela kaşık mamasında sadece Bebelac yiyordu. Başka bir markanın ürününü asla ağzına almıyordu. Biberon maması olarak da Aptamil'den başkasını kullanamadık. Çünkü zaten tembel olan bağırsaklarına iyi gelen tek mama oydu. Evet, biliyorum, oğlumu mamayla besleyerek hiç de iyi birşey yapmadım. Ama çalışıyor olduğum için her ne kadar evde kendi pişirdiğim mamaları, çorbaları yedirsem de vaktim yeterli değildi, yetişemiyordum. Ayrıca oğluma annem baktığı için, eğer oğlumun yiyeceklerini hazırlamasını da istersem ona iyice yük olacakmışım gibi hissediyordum. Zaten zor durumda kaldığımız için bebeğime bakmaya başlamıştı, daha fazla yük olmamalıydık(o zamanki düşüncem).
   Küçük oğlumun bakımı için ise ücretsiz izin almış olmak gibi bir şansım olduğudan (Allah'ıma bin şükür), hiç mama kullanmadım (yoğun bakımda kaldığı gece hariç). Bebeğim 6 aylık olana kadar sadece anne sütüyle beslemeye kararlıydım. Elhamdülillah nasip oldu. Yalnız, 5. aydan sonra, farklı tatların da olduğunu algılaması için sebze-meyvelerden ya da yemek sularından sadece dilinin ucuyla tatmasına izin verdim.
 
   Bebeğim 6. ayını doldurunca, heyecanlı bir süreç başladı benim için. Uzun uzun araştırmalar yaptım. Bu süreçle ilgili birçok bilgi edindim. Buna göre, öncelikle dikkat edilmesi gereken nokta şu ki, bebekte yeni gıda denemeleri yaparken üç gün kuralı diye bir olay var. Yani verdiğiniz her yeni besini, sade olarak, başka şeylerle karıştırmadan veriyor, kakasında ya da vücudunda bir tepki olup olmadığını kontrol ediyoruz. Kakada mukus, kan, ishal, popoda kızarıklık, pişik, sivilceler, vücudunda döküntüler, egzema tarzı kızarıklık ya da kaşıntı olabilir. Bunlar, bebeğinizin, verdiğiniz gıdaya karşı alerjik tepkiler gösterdiğinin işaretleridir ve derhal o gıdayı kesmek gerekir. Hatta emziriyorsanız, siz de bebeğinizin tepki gösterdiği gıdaları tüketmeyerek diyet yapmalısınız. Alerji konusunda Alerjik Anne 'yi ve Facebook'taki Alerjiyle Yaşam Platform'nu  takip etmenizi tavsiye ederim. Bende ve büyük oğlumda bazı alerjiler mevcut olduğu için, deneme sürecine üç gün değil, bir hafta olarak karar verdim.
   Bir diğer önemli husus da, gıda denemelerine meyve ya da muhallebi tarzı şekerli yiyeceklerle başlamamak. Aksi halde, bebeğiniz tatlı besinlere alışıp sebze, yoğurt, vs tüketimini reddedebilir. Hatta bu durum, ilerideki beslenme alışkanlığını bile etkileyebilir.
   Bebeğin yemeklerini ilk bir yıl tamamen tuzsuz yapmak, baharat kullanmamak da önemli olan diğer hususlar.
   Bunlarla birlikte, bebek verdiğiniz gıdayı reddediyorsa yedirmek için ısrarcı olmamak, birkaç gün ara verip aynı gıdayı tekrar denemek de önemli.    

                                             
   Araştırmalarım neticesinde, kafamda bir plan oturttum. Buna göre, besin denemelerinde yoğurt-sebze-meyve sıralamasını takip edecek, 8.-9. ay civarına kadar vücudunun tepki verdiği besin olup olmadığını takip edecek, asıl besin maddesi yine anne sütü olmak üzere, ek gıdaların miktarını yavaş yavaş artıracaktım. Yani bu sürecin asıl amacı bebeği yeni tatlara alıştırmak ve ona dokunan gıdaları tespit edip beslenmesinden çıkarmak.
 
   Belirttiğim gibi, ilk denediğimiz besin ev yoğurdu oldu. Birçok kaynakta, bebeğin tüketeceği yoğurdun mutlaka her gün taze olarak mayalanması gerektiği, aksi halde artan laktik asitin böbreklerine zarar verebileceği yazıyordu. Benim bir de okula giden oğlum olduğu ve onun ihtiyaçlarını da karşılamak zorunda olduğum için bu pek mümkün değildi. Ama öyle bir haftalık falan yoğurt da vermedim. 2-3 güne bir mayalıyordum ve ekşimesine-tadının değişmesine izin vermeden yediriyordum. İlk zamanlar 2-3 çay kaşığı kadar yedi. Bu miktar zamanla arttı. İlk bir hafta yoğurdu deneyip bir sorun olup olmadığını gözlemledim. Herhangi bir sorun çıkmadı çok şükür.
   Ardından sebze denemelerine geçtim. İlk olarak kabak yedirdim. Sadece çok az suda buharda pişirir gibi pişirdim, püre haline getirdim ve verdim. Yine 2-3 çay kaşığıyla yetindi bebeğim. Kabağın ardından başta havuç olmak üzere diğer sebzeleri de tek tek denedim (patlıcanı 1 yaşından sonra vermeye başladım).
Not: Domates denemenizi en azından 10-12 aylık olana kadar tavsiye etmiyorum. Oldukça alerjen bir gıda. Ben 10 ay civarında vermeyi denedim, vücudunda ciddi döküntüler oldu, poposunda yoğun kızarıklık ve sivilcelenmeler, pişikler oldu. Şu an 1,5 yaşını geçmiş olmasına rağmen domates alerjisi hala devam ediyor. Emzirdiğim için ben de tüketmiyorum. Salçasını bile kullanamıyorum.
   Kabak ve havuç denemelerinden sonra, armut vererek meyve denemelerine başladım. Armut-kayısı-elma ek gıdaya geçişte en çok önerilen meyveler.

                                
Not: Kivi, ananas, çilek yoğun alerjen meyveler olduğu için yine 1 yaşından önce bebeğinize bunları vermeyin. Hatta ananas ve kiviyi belki iki yaşına kadar bile vermeseniz daha iyi olur diye düşünüyorum.
   Verdiğim her besini, ilk bir iki seferinde püre olarak, daha sonra sebzeleri tam yumuşayacak şekilde pişirip çatalla ezerek, meyveleri ise rendenin ince tarafıyla rendeleyerek verdim. Amacım, ağızda pütür hissine alıştırmaktı.  

                                       

  Yoğurt-sebze-meyve denemelerinden sonra yavaş yavaş kahvaltıya geçtik. Yeşil halka oluşmayacak şekilde, kayısı kıvamında haşladığım yumurtanın 1/4 sarısı, 1/2 dilim beyaz ekmek, 1/2 ceviz rendesi ve suda bekleterek tuzunu iyice aldığım 1 tatlı kaşığı kadar beyaz peyniri anne sütüyle ıslatarak bulamaç halinde yedirdim. Ancak deneyerek farkettim ki, beyaz peynir bebeğimde alerjik tepkiye neden oldu. O yüzden onun yerine labne kullanmaya başladım. Zaman içinde yumurta miktarını da artırdım yavaş yavaş. Daha sonra kahvaltısına meyveleri de ekleyerek yedirdim.  Önceleri karıştırarak verdiğim kahvaltıyı zamanla tek tek vermeye başladım.1 yaş civarında, suda bekletip tuzundan iyice arındırdığım zeytini de kahvaltısına eklemek istedim, ancak yine ciddi alerjik tepkiler verdi. Ve zeytini hala yediremiyorum.
   Derken beslenmemize kuzu kıyması, 10 aylıkken doktor tavsiyesiyle balık, çorbalar, omlet çeşitleri, pankek-krep, yemekler, vs ekleyerek bizim yediğimiz her şeyi yiyecek duruma geldik. Bebeğim şu anda nohut-kuru fasulye-mercimek yemeyi reddediyor. Zorlamıyorum. Yemekleri az tuzlu. Hatta o tuz miktarına eşim ve oğlum da alıştı. Ne yemesi gerektiğini ben belirliyorum, ne kadar yiyeceğini ise kendisi. Eğer yemiyorsa, soğutmamak adına asla ısrar etmiyorum. Ve hala domates, zeytin, beyaz peynir alerjimiz devam ediyor. Bunun bir ilacı falan yok. Bu besinleri beslenmemizden çıkardık. 3 ayda bir çok az miktarlarla deneme yapıyoruz, zamanla geçmesini bekliyoruz.
Not: Bebeğimin beslenmesinde muhallebiye hiç yer vermedim. 1-2 kez deneme amaçlı olarak muhallebi verdim, sevmedi. Hala da yemiyor. Açıkçası muhallebiyi boşa geçmiş bir öğün olarak gördüğüm için benim de işime geldi. Onun yerine sebze, yoğurt ya da meyve yemesini tercih ediyorum.

   Ekmek vermeyi genelde tercih etmiyorum, çok da gerekli bir besin ögesi olduğunu düşünmüyorum çünkü. Alıştırmamaya çalışıyorum.
   Ayrıca, mümkün olan her gıdayı, parmak yiyecek şeklinde sunup elleriyle tutup yemesini, uygun yiyecekler için çatal ya da kaşığını kendi kullanarak yemesini teşvik ediyor, ihtiyaç duyduğunda ona yardım ediyorum. Buna bebeğin kendi kendini beslemesi yani BLW (baby led weaning) deniyor. blwturkiye 'yi inceleyerek bilgi alabilir, deneyimleri okuyabilirsiniz. Ayrıca burada da güzel bir yazı var bu konuyla ilgili. Yalnız baştan söyleyeyim, epey sabır isteyen bir uygulama. Bebeğiniz kirlenecek, ortalık kirlenecek, vs. Baştan epey bir önlem almak gerekiyor.

Bir not daha: görseller internetten alınmıştır.

   Bebişlere bol iştahlı, annelere bol sabırlı günler dilerim.

16 Kasım 2015 Pazartesi

BEBEK BANYOSU

   Bebeği yıkamak, sanırım yeni annelerin en tedirgin olduğu konulardan biridir. Üşür mü, ellerimden kayıp düşer mi, kulağına-boğazına su kaçar mı, vs derken cesaretimizi toplamak zor olur. Yani en azından benim için öyleydi.
   Herkes her gün bebeğini yıkarken, ben ve eşim korktuğumuz için büyük oğlum haftada bir kez yıkanıyordu. Çünkü onun banyosu için hafta sonu annemlere gitmeyi bekliyorduk. Annem gayet kendinden emin bir şekilde, bebeğimi bir güzel yıkıyordu. E tabi 4 çocuk büyütmüş olmanın deneyimi. Sonraları artık banyo işini kendimiz halletmeye başladık ama bu sefer de uzunca bir süre ikimiz birlikte yıkadık. Sanırım 2 yaş sonrasıydı tek başımıza yıkamaya başlamamız.

   İkinci gebeliğimde, aynı zorluğu yaşamamak için, üstelik de annemlere aynı sıklıkta gidip gelemeyeceğimiz için, gebelik boyunca deneyimli annelere bebeklerini nasıl yıkadıklarını sordum, videolar izledim. Sonunda bu konudaki tabularımı yıkıp bebeğimi kendim yıkayabilirim dedim. E gördüm ki hiç de zor değilmiş. Çokça dikkat, biraz cesaret, biraz ön hazırlıkla bu iş gayet rahat yapılıyormuş. Atomu parçalamıyormuşuz sonuçta :) 

   Hazırlık aşaması:
Öncelikle banyo sıcaklığının iyi ayarlanması gerekiyor. Kaloriferli evde oturuyorsanız bu pek sorun olmayabilir. Ama benim o dönem oturduğum evimde kalorifer olmadığından, bu çok büyük bir sorundu. Yıkama öncesinde banyoyu ısıtmam gerekiyordu, ya da banyo olayını anam babam usulü, oturma odasında yapmalıydım. Ki bu çok daha büyük eziyetti benim için. Bu nedenle, elektrikli sobayı, su sıçramayacak mesafede koyarak 10-15 dk önceden çalıştırıp banyoyu ısıtıyordum. Bu sırada ben de bebeğimin kıyafetleri, bezi, bakım kremleri, havlusu, şampuan-lif-kova-maşrapa gibi gerekli malzemeleri hazırlıyor, bir çaydanlık da su kaynatıyordum (yeni bebek banyosu için bir çaydanlık su fazla bile geliyor). Banyo yeterli sıcağa ulaşınca kaynamış suyu hazır suyla karıştırıp uygun sıcaklığa getiriyordum. O sudan, maşrapaya bir miktar alıp bebek şampuanıyla köpürtüp lif yardımıyla (belirtmeliyim ki, ben liflerden çok, yıkayıp sterilize ettiğim yumuşak penye kumaşları kullanmayı sevdim) bebeğimin vücudunu hafifçe ovalayarak yıkıyor, ardından su dökerek vücudunu şampuandan arındırıyordum. Başını yıkamayı en sona bırakıyordum. Çünkü bebekler en fazla ısıyı kafalarından kaybederler ve ıslak kafayla beklemek üşümesine neden olabilir. Kafasını yıkarken de, elime aldığım şampuanı köpürtüp, şampuanı direk kullanmak yerine bu köpüğü kullanıyordum (bunun yerine, istenirse köpük şampuan da kullanılabilir). Daha sonra yüzüne gelmeyecek şekilde su dökerek duruluyordum. Yüzünü, elimi birkaç kez ıslatıp sıvazlayarak temizliyordum su yutmasın diye. Aynı işlemi sırtüstü ve yüzüstü tekrar edip, en son tüm vücuduna su dökerek yıkama işlemini bitiriyor, vakit kaybetmeden havlusuna sarıyordum (havlusu ve kıyafetleri, ben onu yıkarken, sobanın önünde ısınıyordu). 
Bu arada, banyoya başlamadan önce, çamaşır makinem banyoda durduğu için, onun üzerine minder ve onun üzerine de bebek bakım örtüsü açıp giyinme alanımızı da hazır ediyor, giyinme işlemini de burada yaptığımdan, bebeğimi ıslak olarak banyodan çıkarıp üşütmemiş oluyordum. 

Not: Siz de böyle bir giyinme alanı oluşturacaksanız;
- Makinenin çalışmıyor olmasına dikkat edin.
- Makinenin fişinin takılı olmadığına emin olun.
- Kesinlikle, bir an bile olsa bebeğinizin üzerinden elinizi çekmeyin, arkanızı dönmeyin.

Tüm vücut kıvrımlarını, boynu, kulak arkası da dahil olmak üzere, havluyla iyice kurutup hızlı bir şekilde giydiriyordum. 
İlk zamanlar, banyo işini, bebek küveti ve filesi üzerinde hallediyordum. Bizim kullandığımız file şu şekildeydi:
Bir de içi köpük dolgulu olan modelleri var:


 Ancak bebeğim suyu çok sevmesine rağmen, banyo filesi üzerindeyken kendini boşlukta hissedip korkuyor ve ağlıyordu. O nedenle, izlediğim şu videodan ilham alarak, bebeğimin banyosunu lavaboda yaptırmaya karar verdim:


 İyi ki de öyle yapmışım. İşimi ciddi anlamda kolaylaştırdı, bebeğim banyo sırasında ağlamadı. Ama sonrasında sudan çıkmamak için ağlamaya başladı :) Ayrıca eğer kullandığınız suyun temizliğinden eminseniz, direk çeşmeden akan suyu kullanarak işinizi iyice kolaylaştırabilirsiniz. Bu yöntem için, lavaboya koyacağınız bebek banyo süngeri, hem size yumuşak bir zemin oluşturup bebeğin canının yanmasını, hem de lavabonun soğuk hissedilmesini engelleyecek. Şu fotoğraftaki materyalden bahsediyorum:

Not: Bebeği lavaboda yıkarken;
- Lavaboyu hijyenik hale getirin. Bunu yaparken elbette çamaşır suyu değil, karbonat ve sirke kullanalım. 
- Mutlaka suyun sıcaklığını önceden ayarlayın.
- Bebeğinizi kesinlikle lavaboda yalnız bırakmayın.
   
   Bu arada, bebeği her gün yıkamaya gerek olmadığını, iki-üç günde bir yıkamanın yeterli olduğunu ve her seferinde şampuan/sabun kullanmaya gerek olmadığını da öğrendim. Ben iki güne bir yıkamayı tercih ettim.

   Uzun bir anlatımla, bizim banyo olayımız bu şekildeydi. Belki "bu yazıyı yazmaya ne gerek vardı ki?" diyenler olacaktır. Ancak ben zamanında böyle ayrıntılı anlatılmış bir banyo yazısına denk gelseydim, bu kadar korkmayacak, daha cesaretli davranacaktım. O yüzden, yeni, heyecanlı, tereddütlü annelere biraz olsun faydam dokunursa ne mutlu bana...
   
   Mis kokulu günler herkese...

1 Kasım 2015 Pazar

HANGİ BEBEK ARABASI? BASTON PUSET Mİ BÜYÜK ARABA MI?

   Travel sistem araba tercihim:
Büyük oğlumda aldığım bebek arabasından buradaki alışveriş listemde bahsetmiştim. Sonradan bir de baston puset aldık, onun markasını hiç hatırlamıyorum. Tek hatırladığım şey, kullanımının çok rahat olduğu. Annemlerde kalmıştı o baston puset ve onlar da sanırım ev taşırken başkasına verdiler. Konusu hiç açılmadı :)
   Küçük oğlumda ise, alışveriş konusunda biraz daha bilinçli olduğum için önceden iyice araştırma yaptım. Belli birkaç marka oluştu kafamda. Ama nafile. Yaşadığım yerde seçenekler çok kısıtlı olduğu için istediğim markaları bulamadım. Bebek arabası gibi güvenliği önemli olan bir şeyi internet üzerinden, görüp dokunmadan almak da istemedim. Dolayısıyla gezdiğim mağazaların sattığı markalardan seçim yapmak zorundaydım. Kafamda net olan iki şey vardı: 
1-Travel sistem araba almak istiyordum. 
2- 750 liradan fazla para ödemek istemiyordum (piyasadaki binlerce liralık bebek arabalarına o paraları ödemek bana çok gereksiz geliyor açıkçası. Maddi durum ne olursa olsun mantıklı bulmuyorum). 
   Girdiğimiz bebek mağazalarının birinde Drago Baby diye bir marka olduğunu gördüm. Daha önce hiç duymamıştım. Satıcı, Kraft'ın yan ürünü olduğunu söyledi ama yakından inceleyince Kraft'tan çok daha kaliteli olduğu fark ediliyordu. İki model vardı ellerinde. 
Bu:
Ve bu:


   Her ikisini de uzun uzun inceledim. İkincisi gerçekten çok şıktı. Hatta modeline bayıldım diyebilirim. Aralarında fiyat farkı da yok denecek kadar azdı. Üstteki model 600 tl, alttaki model 650 tl idi. Ben tercihimi üstteki modelden yana kullandım. Sebeplerini sayacak olursam:
1- Ağırlık bakımından ikisi arasında pek fark yok. Benim seçtiğim oldukça ağır bir model (10,5 kg yazıyordu sanırım kullanma kılavuzunda). Diğeri de ondan belki 1 kg daha az olabilir.
2- Bagajda kapladıkları yer açısından bir fark yok (Her ikisinin de arka tekeri çıkıyor ayrıca). 
3- Alttaki modeli kullanmak için ya ana kucağı-oto koltuğunu ya da fotoğrafta görülen diğer aparatı tek olarak kullanmak zorundayım. Oysa benim seçtiğim modelde, mesela diyelim dışarıdayken bebek altını kirletti. Oto koltuğunu çıkarıp arabanın kendi koltuğunu tam yatırdığımda bebeğin altını rahatça değiştireceğim alan oluyor. Oto koltuğunda bunu yapmak imkansız. Seçimimdeki en baskın etken buydu.
4- Güneşli veya rüzgarlı havalarda, üstteki modelde, koltuk ve arabanın tenteleri birlikte kullanıldığında tam kapatıyor, alttaki modelde tam kapatmadığı için yeterli koruma sağlamıyor.
5- Alttaki modelde, normal oturma aparatı, arabanın kasasına sağ ve solda birer noktadan bağlanıyor. Bu da bana fazla güvenli gelmedi açıkçası.
6- Üsttekinin sepeti çok daha geniş ve kullanışlı.
   Evet tercih ettiğim model ve gerekçelerim bunlar. Belki birilerine rehberlik eder.
   Peki bizim araba seçimimizin olumsuz yönleri neler?
   1- Seçtiğim araba çift taraflı kullanıma sahip. Ancak bebeğin yüzü anneye bakacak şekilde durduğunda, arka tekerlekler önde kalıp, sabit olduğundan idare etmesi çok zor oluyor. 
   2- Yine bebeğin yüzü anneye dönük kullanımda, yürürken ayaklar tekerlere çarpıyor, yürümek güçleşiyor (öndeki çift teker arkaya gelip aradaki mesafeyi daralttığı için).
   3- Gerçekten oldukça ağır bir araba. Oturduğunuz binada asansör yoksa arabayı kullanmak kabusa dönebilir.
   Bunun dışında bebek için gerçekten konforlu bir araba. Benim oğlum bunu baston pusetten daha çok seviyor.

   Baston puset tercihimiz:
   Sadece hafif, sağlam, kaliteli, az yer kaplayan ve ortalama fiyatta bir model olmasıydı aradığım özellikler. Yine diğer markalarla karşılaştırarak Coalo'dan yana kullandım tercihimi. Renk ve model olarak bizim kullandığımız şu:
   Kullanımı oldukça rahat. Açıp kapatması kolay. Hafif. Bagajda yer kaplamıyor. Fiyatı da ortalama aralıkta. 350 tl ye almıştık. 
   Kapalı hali şöyle bir şey:
   Olumsuz yönleri:
1- Tekerlekleri küçük olduğu için bebek sarsıntıyı daha fazla hissediyor. Türkiye'de yol ve kaldırım şartlarını düşünecek olursak, aslında bu büyük bir olumsuzluk belki de.
2- Alt sepeti geniş olmasına rağmen ara mesafe yakın olduğu için kullanmak biraz zor olabiliyor. 
3- Sırtı tam yatmıyor. Aslında bebeğin rahat uyuyacağı miktarda yatıyor ama 180 derece yatma pozisyonu yok.
4- Tentesi tam kapanmadığı için, güneşte yeterli korumayı sağlamıyor.
   Bunlara rağmen ben gayet memnun olarak kullanıyorum pusetimizi. Her iki arabamız için de yaptığım tercihlerden dolayı pişmanlık duymadım. Genel olarak yaptığım tüm alışverişler için geçerli bu. Çünkü önceden iyice araştırıp, kafamda kriterleri belirleyip öyle gidiyorum alışverişe. Dolayısıyla istediğim markayı ya da modeli bulamasam bile onun kriterlerini sunan başka bir üründe rahatlıkla karar kılabiliyorum. Size tavsiyem mutlaka araştırma yapın. Forumları, kullanıcı yorumlarını, olumlu olumsuz tüm yazıları okuyup ne alacağınıza öyle karar verin. Eğer gerçekten tanıdığınız biri değilse, satıcının sizi kandırmasına izin vermeyin. Çünkü bu bebek alışverişi olayı öyle bir hal almış ki, eğer en pahalı, en havalı, en yeni modeli seçmezseniz bebeğinize kötülük yapacakmışsınız gibi bir algı oluşturuluyor. Buna izin vermeyin. 


27 Ekim 2015 Salı

YENİDOĞANDA PAMUKÇUK

   Candida albicans mantarının sebep olduğu bir enfeksiyondur. Aslında sadece bebeklerde değil, birçok soruna bağlı olarak yetişkinlerde görülen aft da kandida enfeksiyonudur. Önemli bir hastalıktır. Tedavi edilmezse, akciğer enfeksiyonu ve başka enfeksiyonlara sebep olabilir. 
   
   Bebeğin dil, yanak ve damağında pamukçuk nedeniyle beyazlık olur. Ağrı ve hafif ateş yapabilir. Emmeyi reddetmeye, huzursuzluğa neden olabilir. Yenidoğan döneminde, özellikle, yeterince sterilize edilmeyen emzik ve biberonlar pamukçuğa sebep olan faktörlerdendir. 
   
   Tedavisinde, antimikotik ilaçlar kullanılmaktadır. Uygulama, mutlaka doktorun tavsiye ettiği şekil ve dozda yapılmalıdır.
   
   Ben pamukçukla büyük oğlumun bebekliğinde tanıştım. Ağzındaki o beyaz görüntü beni çok tedirgin etmişti. Tabi ki soluğu doktorda aldık. Bize antimikotik bir ilaç yazdı. Önce steril bir tülbent ve karbonatlı suyla, bebeğimizin ağzındaki enfekte bölgeyi fazla kazımadan çok hafif sıyırmamızı, ardından da ilacı uygulamamızı söyledi. Aynen o şekilde uygulama yaparak 2 gün gibi kısa bir sürede pamukçuktan kurtulduk (tabi söz konusu mantar enfeksiyonu olduğu için, doktorun önerdiği süre boyunca ilaç kullanmaya devam ettik) ve bir daha da tekrarlamadı.
    Küçük oğlumda ise bu sorunu yaşamadık. Daha doğrusu bebeğimin ağzında gözüme çarpan beyaz kısımları ben pamukçuk sandım. Ama doktorumuzun dediğine göre o kısımlar, dildeki tomurcukların anne sütüyle bezenmiş haliymiş ve sadece anne sütü alan bebekte kolay kolay pamukçuk olmazmış. 

   Antimikotik ilaç kullanmadan, sadece karbonatlı suyla pamukçuğun olduğu bölgeyi sıyırmak hastalığı tedavi etmediği gibi, bebeğin ağzını tahriş etmekten başka bir işe de yaramaz. O nedenle bu durumdan şüphelenildiğinde mutlaka doktora başvurmak gerekiyor. Ayrıca, bebeğinde pamukçuk olan anne, aynı zamanda meme başında ağrı hissediyorsa ve kızarıklık varsa enfeksiyon ona da geçmiş demektir. Bu durumda bebeğe uygulanan ilaç, meme başı için de kullanılabilir (doktora danışmadan kullanmıyoruz tabi). Ancak memeye karbonatlı, vs uygulamalar yapmak, o bölgenin doğal salgısını ve florasını bozduğu için mantar enfeksiyonuna yatkınlığı artırıyormuş. O yüzden çevrenizdekilerin o tarz yönlendirmelerine kulak asmayın. Ben yandım siz yanmayın :)

   Pamukçuk, panik yapmayı gerektirmeyen ancak bir an önce de tedavi edilmesi gereken bir hastalık. O nedenle bebeğinizin -özellikle yenidoğan döneminde- ağzında beyazlık farkettiğinizde vakit geçirmeden doktorunuza danışın. 

17 Ekim 2015 Cumartesi

PİŞİK SORUNU

   Bebeğim son zamanlarda vaktimin tamamını almaya başladı. Hem uykuda, hem uyanıkken. Dolayısıyla bu aralar yeni post girmekte çok zorlanıyorum. Taslaklarımı bile düzenliyemiyorum. O yüzden, en kolay hazırlayacağım yazılarımdan birini yazıp kaçayım hemen.


   Büyük oğlumda, 1,5 yaşına kadar pişik sorununu yaşamadım. Bana göre:
-Bebeğimin altını sık sık değiştiriyor olmam 
-Özellikle kakasını yaptığında bekletmeden temizliyor olmam
-Altını açtığımda, dönüşümlü olarak bebe yağı ve zeytinyağı sürerek idrarın ve kakanın ciltle temas etmesini önlüyor olmam sayesinde pişik olmamıştı.
   1,5 yaş civarında ise bu sorunla tanıştık ilk ve son kez. Antibiyotik kullanmıştık. Bebeğimde ishale neden olmuştu. Altını açtığımda ise gözlerime inanamadım. Poposu delik deşikti resmen. Ki dediğim gibi, öyle uzun süreler boyu altını bağlı bırakmaz, hele kakasını yaptıysa hiç bekletmeden temizlerdim. Ama antibiyotik böyle aniden pişiğe sebep olabiliyormuş meğer. Hiç aklıma gelmezdi. 
   Zeytinyağı, Bepanten gibi bir iki şey denedim gün içinde. Ama fayda etmedi. Bebeğim acı çekiyordu. Akşam olunca aklıma kantaron yağı kullanmak geldi. Nedense ondan önce düşünemedim bunu. Uyutmadan önce altını değiştirdim, kantaron yağını bolca sürdüm poposuna, bezini bağladım. Gece yarı uykulu bir şekilde altını değiştirdiğim için kontrol edememiştim. Sabah kalktığımda ise, mucizevi şekilde o yaraların geçip yerine yeniden ince, pembe deri oluştuğunu gördüm. Evet gerçekten mucizeydi yaraların bir gecede iyileşmesi. O günden sonra da kantaron yağı bizim ilk yardım sığınağımız oldu. Hatta artık kantaron yağını kendim yapıyorum ve evden eksik etmemeye çalışıyorum. Nasıl yaptığımı bir başka postta anlatırım kısmetse.

   Ama ikinci bebeğimde istediğim bu etkiyi göremedim maalesef. Çünkü küçük bebeğimin pişikleri (daha doğrusu tam pişik denemez, popoda kızarıklık demek daha doğru sanırım) besin alerjisine bağlı. O nedenle de pişik önleyici kremler, pişik tedavi edici kremler, kantaron yağı vs değil de doktorumuzun önerdiği ve reçeteyle satılan bir krem çözüyor problemimizi. Ama alerjen alımı konusunda dikkat ettiğim için, kaçak olmadıysa bu sorunu yaşamıyoruz. 
   
   Peki pişiğin sebebi nedir?
-Alerjiler
-Alt değiştirme aralarının uzun tutulması, dolayısıyla cildin ıslak kalması
-Kalitesiz bez kullanımı
-Asiditeye neden olan besinlerin tüketilmesi
-Dar kıyafetler
-Bezli bölgenin havalandırılmaması
-Islak mendil kullanımı(kimyasal içerikli olanlar)
-Sabun kullanımı(cildi kurutıyor)
   
   Eğer çok sık tekrar eden pişik söz konusuysa, mantar olup olmadığı konusunda araştırılmalı, gereken önlem alınmalıdır.

4 Ekim 2015 Pazar

YENİDOĞAN SARILIĞI-FİZYOLOJİK SARILIK (HİPERBİLİRÜBİNEMİ)

   Hemen her bebekte, doğumdan sonra sarılık görülür. Sarılığın farklı çeşitleri vardır. Benim yazımın konusu ise "fizyolojik sarılık". 
   Fizyolojik sarılık kısaca şöyle oluşuyor: Anne karnındaki bebekte, erişkinlerde olduğundan farklı bir hemoglobin çeşidi bulunur (hemoglobin: eritrosit(alyuvar)lerin yapısında bulunan, kana kırmızı rengini veren, yapısında demir barındıran ve oksijeni dokulara taşıyan bir proteindir). Bebek doğduktan sonra, bu hemoglobin hızla yıkılmaya ve yerine erişkinlerle aynı yapıdaki hemoglobin üretilmeye başlar. Yıkılan bu hemoglobin bilirübin denilen maddeye dönüşür. Bilirübin normalde suda erimediği için idrar yoluyla dışarı atılamaz. Karaciğer, onu suda eriyen forma dönüştürür, böylece idrarla atılmasını sağlar. Eğer karaciğerin çalışması yeterli gelmezse vücutta biriken bilirübin sarılığa sebep olur. Bilirübin seviyesi belli bir değerin üzerindeyse, müdahale gerektirir, aksi halde beyinde tahribata sebep olabilir. Buna kernikter denir. 
   Sarılık, doğumdan sonraki ilk 24 saat içinde ortaya çıkmışsa patolojik olma olasılığı yüksektir, fizyolojik sarılık değildir. Mutlaka araştırılmalıdır. Normalde 2. günden sonra başlayıp, 1-2 hafta kadar devam eder. Prematüre bebeklerde ve sadece anne sütüyle beslenenlerde daha uzun sürebilir. Bebek bir aylık olduğu halde sarılığı geçmemişse nedeni araştırılmalıdır. 
   Sarılığı olan bebeğin cildi ve gözünün beyaz kısmı sararır, uykuya eğilimi vardır, dolayısıyla daha az emer(bu da idrar ve dışkılamayı azaltarak sarılık seviyesini artırır). 
   Bebekte sarılık olduğu fark edildiğinde hemen doktora götürülmelidir(hatta doğumdan sonraki ilk 1 hafta-10 günlük sürede, başka nedenlerle de muayene ettirmek gerekir). Doktor, gerek görürse kan testiyle bilirübin seviyesine bakar. Buna göre de tedavinin akışına karar verir.
   
   Büyük oğlumda, sarılık, fazla problem olmamıştı. Uzun sürmedi. Bilirübin seviyesi fazla yükselmedi. Küçük oğlumda ise iki gün arayla yapılan kan testinde, bilirübin değeri 11,4'ten 17,6'ya çıktığı görüldü. Hastaneye hazırlıksız, sadece doktorumuzun söylediği gibi testi tekrar ettirmek amacıyla gitmiştik. Çıkan sonuca göre bebeğimin bir gece kuvözde kalıp fototerapi almasına karar verildi.



 Ondan sonra, bebeğimi tekrar teslim alana kadar yaşadığım anlar, o zamanki psikolojimle, hayatımın en zor anlarıydı diyebilirim. Yoğun bakım ünitesine alınacağını duyunca ağlamaya başladım. Yatışımız yapıldı ve hemşire bebeğimi istedi benden. Ameliyat ağrılarından, üzüntüden, bebeğimi tanımadığım birine vermekten, postpartum depresyondan, evhamdan, mamayla besleneceğini düşünmekten... dizlerimde derman kalmamıştı. Bebeğim kucağımda, belim iki büklüm, hıçkıra hıçkıra "sadece anne sütüyle besleniyor ama" dediğimi hatırlıyorum hemşireye. Onu, sadece bir haftalık olan bebeğimi bir yabancıya teslim edip eve dönmek inanılmaz zordu. Arabada eşim ve ben birbirimize bakamadık ağlamaktan. Ve o an anladım, evladı hasta olup yoğun bakımda, hastane odasında kalan, şifa bekleyen annelerin yürek acısını. Ben bu kadar acı çekiyorsam, o annelerin acısına yürek dayanmaz dedim. Evet biliyordum, belki de şımarıklıktı yaptığım ama o zamanki depresif halimle hiç öyle gelmemişti. Beterin beteri var, Allah'ım evlatlarımıza hep sağlık, huzur ve mutluluk versin inşallah.
   
   Hastaneden ayrılırken bize bir ihtiyaç listesi verdiler, Allah gerek etmesin ama acil durumlarda lazım olabilir diye fikir olması açısından yazıyorum:

- Bebek losyonu (fototerapide, bebeğin kuruyan cildini nemli tutuyor)
- Bir paket bebek bezi
- Bir kutu mama (özellikle aptamil istendi) 
- Islak mendil
- Dökme bez (bunun ne demek olduğunu eczacı da anlamadı)
Emzik ve biberonu ise dışarıdan almayıp, sadece kendi sterilize ettiklerini kullanıyorlar. 
   Listedeki malzemeleri alıp eve döndük. Akşam saat 20:00 deki 5 dakikalık görüşümüzü heyecanla beklemeye başladım. 
   Vakit yaklaşınca sütümü sağdım, bebeğimi görmeye gittim ve yine ağlayarak eve döndüm. Ertesi sabah saat 7:30 da doktorumuzunun viziteden çıkıp bizi bilgilendirmesi için yeniden hastanedeydik. Şükürler olsun her şey yolunda gitmiş, bilirübin değerimiz düşmüştü. Hazırlıklar yapıldıktan sonra bebeğimizi alıp evimize döndük Allah'ıma bin şükür. Ama o gün, gün boyu uyudu bebeğim. Ne yaptıysak uyandıramadık. Haliyle çok panikledik sarılık yeniden yükseliyor diye. Doktorumuzu aradık, endişe edecek bir şey yokmuş. "Bebeğin çok yorgun annesi, hem senden ayrı kaldı, hem de yoğun bakımdaki makinelerin seslerinden uyuyamadı, yorgun düştü, korkma" dedi. İçim rahatladı, sonraki gün de öyle bir şey olmadı zaten.

   Bebekler fototerapi alırken, gözleri zarar görmesin diye göz bandıyla kapatılıyor:


  Fotoğraf,  Vikipedi 'den alınmıştır.
 
   Bizde sarılığın tamamen bitmesi iki ayı buldu sanırım. Doktor önerisiyle, uzamış sarılık nedeniyle ilaç kullandık ve o sayede geçti gitti. 
   
   Eskilerin, bebekte sarılık olmaması, eğer olduysa da düzelmesi için şekerli su içirme adetinin ne kadar yanlış olduğunu anlattı doktorumuz. Sakın verme dedi. Ki ben kendi annemden de bu konuda baskı gördüm. Siz de o tarz zorlamalara kulak asmayın, doktorunuz ne diyorsa onu yapın. Sarılık şakaya gelecek bir durum değil çünkü. 
   
   Bu arada, bebeği çıplak olarak, camın arkasından güneş alacak şekilde yatırmak, sarılık tedavisine evde verilebilecek bir destekmiş. Aklınızda bulunsun. Aman bunu yapayım derken de güneş yanığı olmasın bebişler. Kontrollü, dikkatli uygulayalım. Hatta önce doktorunuza danışın, onun önerdiği süreye dikkat edin derim.

   Herkese sağlık dolu günler dilerim.

2 Ekim 2015 Cuma

BEBEKTE KONAK SORUNU


   Konak, bebekte, özellikle saçlı deride ama zaman zaman kaşlarda ve şakaklarda da görülebilen, sarı pullanmalardır. Sebebi tam olarak bilinmemekle birlikte, yağ hücrelerinin, henüz düzenli çalışmaya başlamadığı için, fazla miktarda yağ salgılamasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Bebeğin saçının temiz ya da kirli olmasıyla da alakası yoktur. 
   Bazen saçlarda dökülmeye sebep olabilir (büyük oğlumda böyle oldu). Genellikle kaşıntı yapmaz, ancak uzun süre devam ettiyse kızarıklık ve kaşıntı da yapabilir (küçük oğlumda kaşıntı da vardı). Ortalama 3 ay kadar devam etmekle birlikte 1-1,5 yıl kadar da sürebilir (küçük oğlumda 1 yıl devam etti). 

   Konaktan kurtulmanın yolları nelerdir?

- Sebamed bebe şampuanının konak oluşumunu önlediği söyleniyor. İlk banyodan itibaren bunu kullanabilirsiniz.

- Hangi şampuanı kullanırsanız kullanın, bebeğinizi yıkarken şampuanı önce elinize döküp iyice köpürtün ve bebeğinizin kafasını bu köpükle yıkayın.

- Veya uğraşamam derseniz,  Mustela'nın alt fotoğraftaki köpük şampuanını da tercih edebilirsiniz.


- Bebeğinizin saçlı derisine zeytinyağı-karbonat karışımı sürüp parmak uçlarınızla hafifçe masaj yaparak dağıtın ve bir süre bekletin (1 saat kadar). Daha sonra bebek şampuanıyla yıkayın ve tarayarak  konakların dökülmesini sağlayın. 

- Zeytinyağı-karbonat karışımı yerine bebe yağı kullanarak aynı işlemi yapın. Benim kullandığım tarak şu:
Sanırım 10 tl ye almıştım. Ve şansıma, mağazada kalan son konak tarağıydı. Gerçekten çok işe yarıyor. Yumuşak yapısı sayesinde, bebeğin saçlı derisini hem hafifçe kazıyarak konakların kalkmasını sağlıyor, hem de bunu yaparken zarar vermiyor.

- Eğer bu yöntemlerden bir sonuç alamazsanız mutlaka doktorunuza başvurun. Konak problemini gidermek için kullanılan ve bebek cildine uyumlu özel kremlerden önerecektir. Onun dışında, sakın kendiniz herhangi bir medikal kremi kullanmayın. Çünkü onların bebek cildinden emilip zarar verme riski mevcut.

Konak oluşumunu önlemek içi ise yine Mustela'nın konak önleyici kremini eczanelerden temin edip kullanabilirsiniz (bu ürünü geç öğrendim, kullanmadım). Fotoğrafı aşağıda:



1 Ekim 2015 Perşembe

KÜÇÜK BEBEKLE TATİL

   Tatilciler evlerine döndü, bayram bitti, okullar açıldı. Havalar da yavaş yavaş serinlemeye başladı. Bence tatil için en uygun, en güzel hava tam da sonbahar havası. Sıcak havayı sevmeyen ve yazın, yaşadığı yer sıcaktan kavrulan bir aile olarak, tatil tercihimiz genelde hem serin hem de çevresini rahatça gezip yeni yerler görebileceğimiz bölgelerden yana oluyor. Otellerde tıkılıp kalmayı pek tatilden saymıyoruz. Gezmeyi seven bir aileyiz.

   Bir keresinde, değişiklik olsun diyerek tatili Alanya'da geçirmeye karar verdik. Yaşadığımız pişmanlığı anlatamam. Öncelikle otel tercihimiz berbattı. Tesettür otel olarak internette biraz araştırma yaptım. Yazılan yorumlara da aldanarak Alanya Demirtaş Huzur Otel diye bir yerden rezervasyonumuzu yaptırdık. Daha otele girerken hayal kırıklığı yaşamaya başlamıştık. Zira, denize sıfır olduğu ve bayan-erkek plajlarının ayrı olduğu iddia edilen otel denize sıfır değildi. Denizle arasında koskoca anayol vardı, çevresinde trafik lambası veya üst geçit falan da olmadığından, denize ulaşmak için o tehlikeli yolu aşmanız gerekiyordu. Erkek ve bayan plajları ayrı değildi. Mevcut plaj, günün belli saatlerinde sadece erkeklerin ya da sadece bayanların kullanımına açılıyordu. Neyse, otele girişimizi yaptırıp odamıza çıktık. Aman Allah'ım o nasıl bir oda!!! Temizlikten eser yok. Hele o lavabo... Sanırım birisi biraz önce kusmuş, lavabo tıkandığı için tüm pislik de suyla birlikte öylece kalmış. Hemen resepsiyonu arayıp bu rezilliği anlattık, gelip temizlik yaptılar. Ama ben ondan sonra bile lavaboyu kullanırken musluğu peçetelerle tuttum, lavabonun hiç bir yerine dokunmamaya dikkat ettim. Tiksinmiştim bir kere. Oteli terk etme şansımız da yoktu, vakit geç oluyordu ve kalacak başka yer bulamayabilirdik. 


Otel bu

   Bir şekilde, boynumuzu büküp kaderimize razı olduk. Valizlerimizi açıp da yerleşmedik bile. Hemen ertesi gün kahvaltı sonrası oteli terk etmeye karar vermiştik çünkü. 
   Akşam yemeğine kadar havuzda vakit geçirmek istedik. Bayan havuzu ayrı Allah'tan. Adı tesettür otel ya. Bayan havuzu dedikleri yer, benim evimin salonu kadar bile yoktu sanırım. Küçücüktü yani. Ama işte el mahkum, annem, kız kardeşim, ben ve oğlum, otelin bize sunduğu bu tek imkanı da elimizin tersiyle itemezdik, yüzdük biraz. 



Bayan havuzu bu. Fotoğrafta büyük görünüyor biraz daha.

   Akşam yemeğine sıra geldiğinde, öncelikle açık büfe diye bir şey yoktu. Ateş yakılmış, mangalda balık pişiriliyordu, kime ne kadar yeterse. Şükürler olsun, yanına salata eklemeyi akıl edebilmişlerdi. Karnımızı doyurduktan sonra odamıza çıkıp yol yorgunu olduğumuz için hemen uyuduk. Sabah da kahvaltı sonrası koşar adım oradan uzaklaştık. Şikayetlerimizi bildirerek tabi. Hayatımızın en rezil tatili ve gördüğümüz en kötü oteldi. O zamandan beri, karşıma çıkan her yerde otelle ilgili başımıza geleni yazıyorum ki başkaları da benim gibi aldanmasın diye. Buradan otelle ilgili yorumlara da ulaşabilirsiniz. Şikayetçi olan tek ben değilim. Bu arada Alanya'nın yakıp kavuran sıcaklığı da pişmanlığımızı katlayarak artırdı. 

   Nereden nereye... Ben aslında bebekli tatilden bahsedecekken başka konuya dalıp gittim. 
   Sadede gelecek olursam; büyük oğlumla ilk tatilimize o yaklaşık 4,5 aylıkken çıktık. Güneyde bir yerlerden, kuzeye, taa Ordu'ya kadar yol katettik. İlk durağımız Konya-Akşehir'di. Ardından da Ankara. Bol bol gezip eğlendik. Bu arada Tatile, iki kız kardeşim, annem, eşim ve ben birlikte çıktık. Dolayısıyla bebeğimin bakımı pek bana düşmediği için çok rahat bir tatil geçirdim. Ankara'dan sonra da Samsun ve Ordu'ya devam ettik. Ordu'da bir kaç gün kaldık, Karadeniz'in o muhteşem yeşil manzarası eşliğinde stresimizi attık, rahatladık, bir çuval da fındığımızı yüklenip dönüş yolunu tuttuk. Maalesef bebeğimin diş sıkıntılarının başlaması tam da o zamana denk geldi. Giderken ve tatil boyunca hiç sıkıntı çıkarmayan kuzum, dönüşte çok huzursuzdu. Sık sık mola vererek zar zor tamamladık yolculuğumuzu. 

   Eğer çekirdek ailemle yalnız gitmiş olsam yine de zevk alırdım tatilden. Bebek bakımını eşimle nöbetleşe yapardık. Biraz yorulurduk ama tatilimizin kabusa döneceğini de sanmam. Yani demek istediğim, bebeğiniz normalde çok huysuz bir bebek değilse, yolda fazla sıkıntı çıkarmıyorsa, bebekle tatile gitmekten korkmayın. 

   İkinci bebeğimle ilk tatilimize ise o 9 aylıkken çıktık. Bu seferki tercihimiz, çok sevdiğimiz ve her yıl en az bir kez gittiğimiz Mardin oldu. İtiraf ediyorum, yolculuk zor geçti. Bebeğim illa kucak istiyordu, henüz bebek koltuğuna alışamamıştı. Bu da benim hassas noktam olduğu için kucağıma almak istemiyordum. Onun bolca ağlamaları eşliğinde gidip geldik. Küçük bebeğim hareketlerinin kısıtlanmasından pek hoşlanmıyor, abisine göre daha özgür ve isyankar bir yapısı var. O yüzden koltuğuna oturmayı çok zor kabullendi. Ama bu bile, bizi yolculuklara çıkmaktan alıkoyamadı :) Gezmeyi sevengillerdeniz biz :)

   Memnun kaldığımız oteller ise şöyle:
İkbal Otel-Afyon

Oruçoğlu-Afyon
Bunların ikisi de 5 yıldızlı termal oteller. İkisini de beğendik hem temizlik, hem güleryüzlü hizmet hem de yemekleri açısından. Yalnız İkbal Otel'in daha nezih bir ortamı var, belirtmeden geçemeyeceğim. 

Kaşmir Otel-Bolu : 3 yıldızlı, çok büyük imkanlar sunmayan, ancak ilgili personeli ile güleryüzlü hizmet veren, temiz bir şehir oteli. Bolu'ya gittiğimizde, özellikle de şehir merkezinde olduğu için, tercihimiz Kaşmir Otel'den yana oluyor. Eşimle ben Bolu aşığıyız. Üniversiteyi orada okuduk, sonrasında da orayla gönül bağımızı koparamadık. Tatillerde, yolumuzu bir şekilde Bolu'dan geçirip iki gün de olsa havasını soluyoruz, kökezini içiyoruz. Merkezdeki bir oteli tercih etme sebebimizse, böylece, hem şehir merkezini gezip anılarımızı yad ediyoruz, hem de çevredeki gezilecek yerlere daha kolay ulaşıyoruz. 

   Bebekle tatile çıkarken yanımıza neler almalıyız?
1- Beslenme malzemeleri (Mamalar, mama kaşıkları, biberonlar, suluklar, mama önlükleri, ağız bezleri, emzirme önlüğü, sıcak su için termos)
2- Bebek bakım malzemeleri (Pişik kremi, bebek şampuanı, banyo lifi, ıslak mendil, peçete, alt açma örtüsü, bebek bezi, banyo havlusu, tırnak makası)
3- Sağlık ihtiyaçları ( doktorunuzun tavsiye ettiği ağrı kesici-ateş düşürücü şurup ve fitiller, ateş ölçer, çarpma nedeniyle oluşabilecek morarmaları önlemek için sudocrem tarzı kremler, yara bandı, sargı bezi, vs)



4- Oyuncaklar (çıngıraklar, renkli-resimli kitaplar, diş kaşıyıcıları, renkli-ışıklı-müzikli oyuncaklar,vs)
5- Kıyafetler (deniz tatili yapacaksanız bebek mayosu ya da havuz bezi-bunu kesinlikle tavsiye ederim, şapkalar, çıtçıtlı badiler, çoraplar, penye yelekler ve hırkalar, bir adet triko hırka, pantolonlar, tişörtler, bir adet penye battaniye, vs). Kıyefetlerinin penye olması, teri emmesi ve kolay yıkanıp kuruması açısından çok önemli bence. 



6- Bolca poşet (kirli kıyafetleri, atılacak çöpleri, vs toparlamak için)
7- Bebek arabası (bagajda yer kaplamaması açısından benim tercihim baston puset oluyor)
8- Kullanıyorsanız kanguru

Bunların yanı sıra, araba için hazırlayacağınız ve içinde, arabada güneşlik olarak kullanabileceğiniz bir kumaş parçası, küçük bir yastık ve ince bir minder, iki-üç adet boş poşet ve bir kaç adet yeni oyuncak koyduğunuz çanta da işinize çok yarayacaktır. 

Valizi hazırlarken, malzemeleri kullanım sırasına ve ihtiyaç alanına göre ayrı ayrı poşetleyip öyle yerleştirirseniz ihtiyacınız olanı ararken valizin karışmasını önlemiş olursunuz. Ayrıca, bir adet çıtçıtlı badi, bir adet dış kıyafet, bir adet bez, küçük bir paket ıslak mendil ve bir paket de kağıt mendili birlikte, ayrı bir paket halinde yanınızda bulundurabilirsiniz.

   Bunun dışında, özellikle tatil için, bebek bakım çantasını sırt çantası olarak tercih etmeniz, gezmelerde daha rahat etmenizi sağlayacaktır.

Burada listelediklerim, benim kendi listem. Genel olarak tatil boyunca her türlü ihtiyacı giderebilecek, zor durumda kalmanızı önleyecek şeyler. Siz de kendi ihtiyaçlarınıza göre eklemeler ya da çıkarmalar yaparak kendinize ve bebeğinize rahat, keyifli, güzel bir tatil imkanı oluşturabilirsiniz.

   

BEBEKTE GAZ SORUNU ve ÇÖZÜM YOLLARI

   Annelerin gözünü en çok korkutan olaylardan biri bebeğin gazlı olmasıdır. Bazı anneler "bebeğimde hiç gaz sorunu yaşamadım" diye anlatırken şaşkınlıkla dinlerim. İki bebeğim de çok gazlı olduğu için sanki başka bir ihtimal yokmuş gibi gelir bana. 

   Gaz olayı genelde ilk üç aydan sonra azalmakla birlikte büyük oğlumda 1,5 yıl sürdü. Tabi o zamanlar kulaktan dolma bilgiler hayatımızda daha fazla yer edinmişti, gerçekten işe yarayan yöntemler konusunda bilgim yoktu. Öğrendiklerimi uyguladıkça kendi çözüm yolumuzu da bulmuş olduk. Siz de panik yapmayın, sakin olun, eninde sonunda geçecek. Aşağıda yazacağım yöntemlerden biri mutlaka bebeğinizi, dolayısıyla da sizi rahatlatacak.
   
   Bu konuyla ilgili araştırmalarım, deneyimlerim, uyguladıklarım şöyle:

   Bebeklerde gazın bazı nedenleri:
- Emerken ya da biberonla beslenirken hava yutması
- Bir önceki yazımda belirttiğim gibi, ön sütün fazla gelerek laktoz intolerasyonuna sebep olması
- Alerjik durumlar (En yaygını inek sütü alerjisi. Sadece anne sütüyle beslenen bebeklerde, annenin tükettiği besinler de bebeği etkiler. Bu durumda emmeyi reddetme, kusma, ishal, iştahsızlık, huzursuzluk gibi belirtiler de olur)
- Beslenme sonrasında gazının çıkarılmıyor olması
- Annenin kola ve kahve tüketmesi (büyük oğlumda bir yudum bile alsam, bebeğim sancıdan kıvranıyordu)
   
   Bebeğin gaz sıkıntısının giderilmesi için:
- Doğru beslenme yöntemi kullanılarak hava yutması önlenmeli (emiyorsa doğru pozisyonda emzirilmeli, biberonla besleniyorsa hava yutmayı önleyici biberonlar kullanılmalı. Ya da ilk bebeğimde kullandığım bir yöntem de şuydu: Biberonun kapağını sıkıca kapattıktan sonra, mamanın akmasını önleyecek kadar az olmak üzere kapağı gevşetmek. Normal bir biberondan, kendi antikolik biberonunuza geçiş yapmanın yolu).
-Bebeğinizi besledikten sonra mutlaka sırtını sıvazlayıp gazını çıkarın.
- Gaz giderici şurup ya da damlalar. Doktor önerisiyle kullanmak gerekli tabi. Biz büyük oğlumda bir kaç çeşit damla kullandık ve hiç birinden fayda görmedik. Küçük oğlumda ise, yine doktor tavsiyesiyle BioGaia isimli damlayı kullandık. Gerçekten faydasını gördük. Bu damla, içerdiği probiyotik bakteriler sayesinde bağırsak florasını düzenlemeye yarıyor.



- Rezene-kimyon çayı. Günde 4-5 çay kaşığı kadar içirmek bebeğe zarar vermeyeceği gibi gaz konusunda da rahatlamasına yardımcı olur. Anne de her gün düzenli olarak aynı çaydan birkaç bardak içmelidir. Bu çayın, anne sütünü artırıcı etkisinden de  burada  bahsetmiştim.


                       





        Kimyon tohumu                                 Rezene tohumu

- Titreşim (bebeğim ana dizinde yatarken, ayağının altına park yatağın titreşim aparatını koyduğumda gazını rahatça çıkardığını farkettim. Titreşimli beşikler-salıncaklar da kullanılabilir)
- Gaz masajı. Ayşe ÖNER'in aşağıdaki videoda anlattığı masajı hemen her gün uyguladım. Kesinlikle tavsiye ederim. Henüz masaj sırasında bağırsakların nasıl hareketlendiğini ve bebeğinizin nasıl gaz çıkardığını göreceksiniz. 



   Genel olarak, anne sütüyle beslenen bebeklerde, mamayla beslenenlere oranla daha az gaz görülmektedir. İkinci bebeğimde daha az sorun yaşamamızın sebeplerinden belki de en büyüğü budur. 

   Bu konuyla ilgili hatırlayabildiğim tecrübeler böyle. Zamanla yeni bilgiler edindikçe güncellemeler yapacağım. 
   
   


29 Eylül 2015 Salı

BEBEKTE EMMEYİ/MEMEYİ REDDETME, ÖN SÜTÜN FAZLA GELMESİ

   Büyük oğlumda meme başı yaralarıyla, reddetmelerle, karşılıklı ağlaşmalarla başladığım emzirme serüvenim, o 4,5-5 aylık olduğunda neredeyse tamamen bitmişti. O zamanki bilgisizliğim ve çevrenin yorumlarıyla, bu durum için bulduğum sebepler:

1- İşe başlayıp, o her istediğinde emzirememiş olmam
2- Mama veriyor olmam (ki aslında buna hiç gerek yoktu, içimde koca bir vicdan azabı var)
3-Roll-on, parfüm, vs kullandığım için benim kokumu alamıyor olması
4-İşe gidince ondan uzaklaştığım için bana küsmesi
5-"Soğan sütü artırır" baskısıyla tükettiğim soğanların, sütümün tadını ve kokusunu değiştirmiş olması (Hiç alakası yok aslında. Ayrıca zaten, abartısız, odanın ortasına kadar fışkıracak şekilde bol sütüm vardı)
6-Bebeğim emmeyi "sadece" reddediyordu. Bu onun seçimiydi.
.
.
. ...
   
   İşte böyle uzayıp giden, aslında gerçekle hiç alakası olmayan, ve işin doğrusunu ikinci bebeğimde öğrendiğim bir listem var. Bir bakıma vicdan azabına uydurulmuş kılıflar da diyebiliriz. Bunların olması imkansız mı? Hayır değil. Elbette her bebek, bu sebeplerden herhangi birisi nedeniyle emmeyi reddedebilir. Mesela, annesinin kokusundan farklı bir koku algılarsa memeyi almayabilir. Ama benim bebeğim, sadece "SÜTÜM FAZLA OLDUĞU İÇİN" emmek istemedi. Bunu, ikinci bebeğimde, kakayla ilgili bir durumu araştırırken bebekveben.com'da rastladığım yazı sayesinde öğrendim. Gerçekten çok aydınlatıcı oldu benim için ve kesinlikle bizim sorunumuz bu yazı sayesinde çözüldü. Tüm belirtilerimiz birebir örtüşüyordu. Yazıyı kendimce özetleyecek olursam:
   Emzirme sırasında, iki ayrı nitelikte süt geliyor. İlk gelen, daha sulu, daha az yağlı, bebeğin susuzluğunu gideren ve laktoz içeriği fazla olan ön süt; ikincisi ise yağlı ve doyurucu olan son süt. 
Eğer ön süt fazla geliyorsa, bebek sürekli ön sütle beslenmiş olup, laktoz içeriği yüksek olduğu için, mide ve bağırsakta rahatsızlık yaratıyor.Sindirilemeyen laktoz, zamanla tahribat yapıp kakada hafif kan görülmesine de neden olabiliyor. 
Ön sütün fazla geldiğinin işaretleri:
1-Yeşil,
2-Çok sulu,
3-Köpüklü, mukuslu ve bazen de kanlı kaka, 
4-Emme sırasında bebeğin göğsü çekip bırakması, birkaç dakika emip bırakması
5- Sırtını yay gibi yapıp kendini geriye atması

Ayrıca, makalelerini yakından takip ettiğim ve çok faydalandığım sevgili Doktor Kadir TUĞCU'dan öğrendiklerim de aynı bilgileri destekler nitelikteydi. Kadir bey'in makalelerine  buradan  ulaşabilirsiniz. 

Tanla Hanım'ın yukarıda linkini verdiğim yazısındaki öneriyle, bebeğimi emzirmeden önce, 3-4 dakika kadar sütümü sağıp (sağılan süt atılacak) ondan sonra emzirmeye başladım. Böylece ön sütün fazlalığını aldığım için, zamanla bebeğimin kakası normale döndü, memeyi reddetmeler ortadan kalktı. 

   Bunun dışında, eğer annenin sütü çok tazyikli gelip, bebek yutmaya yetişemiyorsa, bu kez sinirli bir tavırla yine emmeyi reddedecektir. 

   Bu arada benim süt sağma makinem şu:

Medela elektrikli mini göğüs pompası. İlk bebeğimde, internet üzerinden almıştım. Pişman olmadım. Gayet kolay kullanımı olan, çekiş paterni, bebeğin emme paternine yakın olan, fazla yer kaplamadığı için çantada rahatlıkla taşınabilen bir model. Hem pille hem de elektrikle çalışabiliyor. Tek sorunu biraz sesli olması bana göre. Ama bu bile bulduğum her uygun ortamda süt sağmamı engelleyemedi :)

   Bol sütlü günler dilerim.

28 Eylül 2015 Pazartesi

ANNE SÜTÜNÜ ARTIRMANIN YOLLARI, SÜTÜM YETİYOR MU?

   Bebeğimiz için en faydalı, en sağlıklı, onun yapısına ve ihtiyaçlarına en uygun besinin anne sütü olduğunu hepimiz biliyoruz. Bedava olması, en uygun sıcaklıkta olması, her an hazır olduğu için uğraşmaksızın bebeğe verilebilmesi, anne-bebek arasındaki bağlanmanın ilk adımı olması gibi artıları da asla gözardı edilemez tabi. Peki anne sütü nasıl artırılır, nelerden etkilenip azalır, bebeğimiz için yeterli süt üretip üretmediğimiz nasıl anlaşılır?
 
   Aslında, sütü artıran yöntemler kişiden kişiye değişmekle birlikte, araştırıp öğrendiklerim ve benim deneyimlediklerim şu şekilde:

1- Öncelikle annenin iyi dinlenmesi, uykusunu iyi alması çok önemli. Hatta belki de en önemli adımdır. Bebeğin ilk zamanlarında bunun pek mümkün olmadığını biliyorum elbette. Ama en azından bebek her uyuduğunda, yarım saat bile olsa uzanmak, uyumak çok iyi geliyor. Mesela size yardımcı olan bir eşiniz varsa (ki ben erkeklerin çocuk bakımı ve ev işi konularında aktif olmalarının, "YARDIM" olarak adlandırılmasına kesinlikle karşıyım), bebeğiniz gece uykusuna yattığında, aradaki mızıldanmalarını atlatmak için onun beşiğini sallarken siz de birkaç saat deliksiz uyuyabilirsiniz. Büyük oğlumda annem sabahları bana bu imkanı vermişti, küçük oğlumda da akşamları eşim. Böylece en azından 2 saat uyuyabiliyor, bir nebze de olsa kendimi toparlayabiliyordum. Gündüz de yine bebeğim uyuduğunda ne kadar mümkünse uyumaya çalışıyordum.
2- İnanmak. Sütünüzün bol olacağına, bebeğinize yeteceğine beyninizi ikna ederseniz gerçekten de oluyor.
3- Stresten uzak durmak bir diğer önemli konu. Anne ne kadar rahat, mutlu, huzurluysa süt de o denli artıyor. İkinci bebeğimde, çok yoğun stres yaşadığım bir gün ve ertesi günü hiç sütüm gelmediğinde bunun da gerçekliğini öğrenmiş oldum.
4- Bol sıvı tüketmek. Sütü oluşturan ana madde su (doktorumuzun ifadesine göre %70 i. Kendim araştırmadım açıkçası). Bunu emzirme hemşiremiz de anlatmıştı ve günde en az iki litre su içmem gerektiğini söylemişti. Zaten emzirme esnasında anne ister istemez en az bir bardak suyu içmek zorunda kalıyor, yoksa oluşan ağız kuruluğu dayanılır gibi değil. Bende öyle oldu. Özellikle ikinci bebeğimde, tiroiditin de etkisiyle, günde 4-5 litre su ve yanında 7-8 bardak da rezene çayı içtim. 
5- Anne sütünü artırıcı granül çaylar. Kullandım ve hiç bir etkisini görmedim. 
6- Bulgur tüketmek. Açıkçası bende bir etkisi olmadı.
7- Soğan tüketmek. Evet, sütü gerçekten artırıyor.
8- Boza. Benim sütümü artırdı. Tesadüfen keşfettim. Bozayı çok severim ve tükettiğimin ertesi günü sütümün ne kadar arttığını gözlemledim. Ondan sonra da her içişimde aynı şey oldu.
9- Kefir. Yine boza gibi tesadüfen keşfettiğim, normalde de severek tükettiğim, son derece faydalı bir içecek.
10- Malt içecekleri. Ben Şok Market'te satılan  Ülker Maltana marka içeceği kullandım. 



Stres sebebiyle sütüm kesildiğinde, geri gelmesini sağlayan en önemli etkenlerdendi bence. Çünkü kesilen süte ne rezene ne de başka bir şey çare olamadı maalesef. Her ne kadar içerken çok tereddüt etmiş olsam da evet kullandım, çaresizdim çünkü. Tereddütümün sebebi, adı üstünde, malt içeceği. Yani malt mayasıyla yapılıyor. Bira da malt mayasıyla üretilen bir alkollü içecek. Dolayısıyla dini inancım nedeniyle tereddütte kaldım ama araştıracak vaktim de yoktu, kullandım Allah'ın affına sığınarak. O nedenle tavsiye ederim diyemiyorum. Vicdan yaparım sonra. Ama eğer içine sinen varsa kullanabilir.
11- Rezene çayı. Sağlık ocağındaki ebenin tavsiyesiyle, doğumun ertesi gününden itibaren kullandım. Yarım litrelik bitki çayı demliğine 1 yemek kaşığı rezene tohumu, 1 tatlı kaşığı da kimyon tohumu atıp demleyerek tükettim düzenli olarak. Bebeğimin gazı konusunda da çok olumlu etkisini gördüm. 
12- Çemen otu. 



Bunu, kendisini beğenerek takip ettiğim ve kendi alanındaki bilgisine hayran olduğum sevgili İbrahim Saraçoğlu'ndan dinledim. Ama denemedim.
13- Taze dereotu. Zaten rezeneyle aynı aileden. Cidden süte faydası da oluyor. Kahvaltılarınıza ekleyerek tüketebilirsiniz.
14- Protein ağırlıklı beslenme. 



Sütün kalitesini de miktarını da artırıyor. Fotoğraftakiler haricinde süt ve süt ürünleri, ceviz, fındık, badem gibi kuru yemişler de bu konuda etkili. Ben en çok balık ve haşlanmış tavuğun etkisini gördüm et grubundan. Süt ise zaten hayatımın vazgeçilmezi. Yoğurt, peynir, vs de öyle.
15- Vitamin hapları. Doktorunuz, doğumdan sonra bir süre demir ve vitamin hapı kullanmanız gerektiğini söyleyecektir zaten. Ben, gebelikte kullanılan multivitamin tabletlerinden kullanmaya devam ettim. Hapı içtiğim ve içmediğim günler arasında süt miktarında fark olduğunu gördüm (Doktorunuza danışmadan, vitamin haplarını kullanmayın sakın. Bilindiği gibi bazı vitaminlerin fazlalığı toksik etki yaratabiliyor).
16- Tahin helvası. Vuuuu :) Bende cidden süper süt yaptı.
17- Dua. Tabi bu inanç meselesi. Ben bebeğimi her emzirdiğimde, Ya Rezzak diye tesbihler geçirirdim içimden. Dualarımın kabul olduğuna inanıyorum.

   Burada sıraladığım şeylerin hepsini her gün düzenli yapmadım tabi, su ve rezene çayı haricinde. Dolayısıyla da hangisinin nasıl etki ettiğini gözlemleyebildim. Yeni şeyler hatırladıkça, öğrendikçe güncellemeler yapacağım. 

   Peki anne sütünü ne azaltır? Benim deneyimlerime bir numarada göre stres, stres, stres var. Azalttığı yetmeyip tamamen de kesebilir, bende olduğu gibi. Lütfen, her ne konuda olursa olsun stresten uzak durun. Bazı şeyler tamamen kontrolümüz dışında gelişiyor. Biz ne kadar çırpınsak da bazen sonucu değiştiremiyoruz. Evet bu durum çok zor, etkilenmemek, sinirlenmemek, sakin kalabilmek imkansız olabilir. Ama bari kafamızı sadece oraya kanalize etmeyelim. Hobilerimiz olsun mesela, bebeğimiz uyuduğunda dikkatimizi vererek rahatlayabileceğimiz (aslında ilk ayların zorluğu, yorgunluğu geçtikten sonra daha kolay olabiliyor hobiyle uğraşmak). Benim de var birkaç tane hobim. Son derece amatörce olmakla birlikte dikişle uğraşıyorum. Kendime çantalar, bebeğimi taşımak amacıyla bir mei tai, vs diktim. Berbat bir dikiş makinem olduğu için elimde yaptım hepsini. El işlerim var. Örgü bilmesem de tığ işi yapıyorum. Rengarenk amerikan servislerim, duvar süslerim, bardak altlarım, peçete halkalarım oldu. Mandala çiziyorum. Esrarengiz bahçe tarzı boyamalarla uğraşıyorum. Kitap okuyorum.  Bu aralar, kız kardeşimin düğünü için nikah şekeri, kına kesesi falan hazırlıyoruz birlikte. Blog yazıyorum; buradan başka bir de yemek blogum var. Her an yanımda olan defterime, aklıma geldikçe merak ettiğim şeyleri not alıp internette araştırmalar yapıyorum uygun fırsatlarda. Kendimle ilgili kişisel gelişim çalışmaları yapıyorum. Aslında şimdi farkettim de uğraştığım ne çok şey varmış :) Ben yapabiliyorsam siz de yapabilirsiniz. İnanım uğraştığım şeyler öyle maliyetli işler de değil. Hemen hemen herkesin ulaşabileceği, edinebileceği şeyleri kullanıyorum. Mesela, diktiğim çantalar ya da mei tai için hiç kumaş almadım. Evde atıl durumda olan, yıllardır dolap bekleyen ne varsa onları kullandım. Ve bu, beni yeni bir kumaş alıp kullanmaktan daha çok mutlu etti. Belki daha sonra bu konuyla alakalı postlar da hazırlayabilirim, şimdilik bilemiyorum.

   Konumuz anne sütüydü değil mi :) 
   Bu arada lütfen ama lütfen çevredekilerin "sütün yetmiyor; sütün yaramıyor; emziremiyorsun; bakamıyorsun bu çocuğa; mama vermiyor musun, bu çok çok zayıf, vs, vs" söylemlerine kulak asmayın. Bu sözler, sizin yaptığınızı yapamayıp bebeğini emzirememiş, kıskanan, belki içinde gerçekten haseti olan, belki sırf büyüklerinden öyle gördüğü-duyduğu için gerçeği böyle sanan, belki de gerçekten iyi niyetli olup, sizin işinize karıştığını farketmeyen kişilere ait. Eğer siz sütünüzün yettiğine inanıyorsanız, doktor kontrollerinde bebeğinizin kilo alımı ve gelişimi yeterli görülüyorsa, içiniz rahatsa, tereddütleriniz yoksa gerçekten de yetiyordur. O kişilere kulak asmayın. Mümkünse kırmadan gereken cevabı verip bir daha o sözleri söyletmeyin. 
   Sütü azaltan bir diğer faktör de yorgunluk. Dinlenmeyen vücut, süt üretmek için gereken enerjiyi kolay bulamaz tabi. Yorgun ve uykusuz anne stresli de olur. 

   Boş verin her gün yemek yapmalıyım, evi toparlamalıyım diye uğraşmayı. Bırakın ev dağınık kalsın, varsın akşama yemek olmasın. Yumurta kırıp yeseniz ne kaybedersiniz ki? Veya haftada bir iki gün dışarıdan yemek söyleseniz. Siz her fırsatta uyumaya, en azından uzanıp vücudunuzu dinlendirmeye çalışın. Evinizi kınayan kınasın, hatta kınayacak olan, sizi eleştirecek olan da gelmesin zaten. Benim düşüncem bu. Ne kadar az ve öz misafir, o kadar huzur. Ne kadar huzur, o kadar süt :)

   Sütünüzün bebeğiniz için yeterli olduğunu nasıl anlarsınız? Bu tamamen doktorunuzun söyleyebileceği bir şey. Boy-kilo artışı, baş çevresi gelişimi, motor gelişimi, vs bunları inceleyerek bebeğin yeterli beslenip beslenmediğini bilecek kişi çocuk doktorunuzdur. Yani çevredekilerin "sütün yetmiyor, yaramıyor" demesiyle olmuyor o işler. 

   Sanırım biraz gergin bir yazı oldu. Olabilir. Çünkü yazarken gerçekten de gerildim. İlk bebeğimde ben de bu tarz konuşmalara, ithamlara çok maruz kaldım. gerçek sandım, etkilendim. O yüzden insanların, başkalarının işine böyle karışmalarına dayanamıyorum. 

   Daha sakin postlarda görüşmek dileğiyle...








19 Eylül 2015 Cumartesi

EMZİRME ve BERABERİNDE GELEN SORUNLAR

   
   Emzirmek çok keyifli ve huzur veren bir şey. Ama bazen de bazı sıkıntıları olabiliyor. Meme başı yaraları ve mastit gibi. Ben her ikisini de yaşadım, ikisi de çok zor, çok acı verici. Ama neyse ki çaresiz sorunlar değil.
   
  Meme başı yarası/çatlağı:

   İlk bebeğime hamileyken meme başı çatlağı olabileceğini kitaplarda okumuştum ama nasıl bir şey olduğu ve ne şekilde engelleneceği ya da ortaya çıktıktan sonra nasıl geçeceği hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Mesela çatlak olmaması için bebeği doğru pozisyonda tutmak ve doğru şekilde şekilde emzirmek gerekiyordu. Evet, bu konuda bir problemim yoktu, her şeyi doğru yapıyordum. Buna rağmen yaşadım bu sorunu. 

   Aşağıdaki ürün bu konuda çokça kullanılıyormuş, gebeliğin son üç ayında her gün uygulamak gerekiyormuş. Ben ürünün varlığını, yaralarım geçtikten çok sonra öğrendim:
   Yalnız bu kremle ilgili, memnun olanlar kadar, memnun olmayanların yorumlarına da çok rastladım. Ayrıca, yine gebelik boyunca zeytin yağı, badem yağı veya kakao yağı da kullanılabilirmiş. Burada amaç, meme ucunu nemli ve yumuşak tutarak tahriş olmasını önlemek. 

   Evet bunları bilmiyordum ve meme başı çatlaklarım olmaya başladı. Değişik kremler kulandım, karbonatlı sularla meme başı temizliği yapım ama fayda etmedi. Çektiğim acıdan, ayaklarımı yerlere vurarak bebeğimi emzirmeye devam ettim.  Her emzirmede, daha az acı hissedebilmek için emzirme pozisyonumu değiştiriyordum. O yaralar geçmedi, aylarca da devam ettim o acıyı çekmeye. Hatta bir gün bebeğim emerken ağzının kan dolduğunu görüp de hıçkırarak ağladığımı hatırlıyorum. Nasıl oldu bilmiyorum ama bir kaç ay sonra kendiliğinden geçip gitti.

   2. gebeliğimde, doğal olması nedeniyle düzenli olarak zeytinyağı kullandım aynı sorunu yaşamamak için. Ama ne oldu? Sonuç alamadım ve yine fena halde meme başı çatlakları oldu. Bu biraz da kişinin kendi vücut yapısına bağlı aslında. Sorun ilerlemeden kurtulmak için önce kantaron yağı ve sonrasında da kakao yağı denedim. İkisi de etkisiz eleman oldu (Dipnot: Aldığınız kakao yağı oda ısısında donuyor ve kullanmak için ısıtıp eritmeniz gerekiyorsa o hakiki kakao yağıymış, benimki öyleydi). Neyse ki eczacı bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine bir de aşağıda gördüğünüz, kurtarıcım olan, hayran kaldığım, adına methiyeler dizebileceğim (evet, abartılı bir ifade biliyorum ama canımın ne kadar acıdığını ancak bu şekilde ifade edebildim :)  ürünle tanıştım:


   Ve sonuç muhteşemdi. Daha ilk sürüşte, ağrımı o kadar azaltmıştı ki, böylece bebeğimi daha kolay, sakınmadan emzirebildim ve emzirdikçe de birkaç gün içinde çatlaklar iyileşti. Zaten meme aşı çatlaklarının asıl tedavisi emzirmek. Ancak çekilen o acıyla bu çok da mümkün olamıyor doğal olarak. Böyle ürünler, hem ağrıyı azaltıp, hem bölgeyi nemli tutup hem de doku yenilenmesini destekleyerek iyileşme sürecini hızlandırıyor. Benden sonra doğum yapan ve aynı sıkıntıyı yaşayan arkadaşıma da önerdim, o da çok memnun kaldı. Kesinlikle tavsiye ederim. Ayrıca bitkisel içerikli olduğu için, emzirmeden önce silmenize hiç gerek olmuyor, bu açıdan da kullanımı çok rahat. Emzirme öncesi, emzirme sonrası, acı hissettiğim her an kullandım. Fiyatı biraz yüksek gelebilir ama sağladığı konfora kesinlikle değiyor. Ayrıca bir kutu merhem yetiyor da artıyor bile. 
Ürünle ilgili ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. 

   Çatlakların oluşmaması için, ya da oluştuysa iyileşmeye destek olması önerilen şöyle bir yöntem var: Her emzirme sonrası, sütünüzü meme başına sürüp açık bırakarak kurumasını bekliyorsunuz. Bu yöntemi denedim. Bende çok az rahatlama sağladı, fazla bir etkisi olmadı yani.
   
   Burada meme başı çatlağı ile ilgili güzel bir yazı var. 

   Mastit:
   
   Kelime anlamı meme iltihabı. Halk arasında "süt düğümlenmesi, kanal düğümlenmesi" gibi isimler de veriliyor. 
   
   Genellikle tam boşalmayan süt kanallarının tıkanmasıyla ya da mikroorganizmaların sebep olduğu iltihap nedeniyle ortaya çıkar. 

   İlk bebeğimde hafif atlattım bu durumu. Yani hafif derken, ikincisine göre hafif anlamında. Yoksa çektiğim ağrıyı ben bilirim. İkincisinde ise, ileriki postlarımda yer vereceğim "tiroidit-tiroit iltihabı" ile birlikte olduğu için beni o kadar sarstı ki... Tam da o döneme denk gelen, kardeşimin nişanını hayal meyal hatırlıyorum. O derece kendimde değildim yani.

   Mastit belirtileri nelerdir?

   1-İlk belirtisi elbette ağrı. Eğer henüz iltihaplı aşamaya gelinmediyse, sadece kanalın tıkanması söz konusuysa çok aşırı bir ağrıdan söz edemeyiz. Bu durumda, yapılması gereken şey bebeği sık sık emzirmek, sonrasında da sağarak memeyi iyice boşaltmak. Tıkanmış olan kanalları açmanın yolu bu. 

   2-Ağrıyla birlikte şişlik ve hafif kızarıklık da varsa, iltihaplanma başlıyor demektir. Yine bebeği emzirerek, sütü sağarak kanalları açmak gerekiyor. Ancak bu aşamada bunları yapmak biraz daha acılı olacağı için, öncesinde memeye ılık kompres yaparak biraz rahatlama sağlanabilir. Ya da benim yaptığım gibi lavaboya geçin, ılık suyla hafifçe masaj yapıp sıvazlayarak sütün akmasını sağlayın. Ama sonra mutlaka emzirmeyi ve sağmayı ihmal etmeyin. Tıkalı yerin açılması için bu şart.

   3-Şiddetli ağrı, memede patlayacakmış gibi şişlik, tıkalı bölge üzerinde belirgin kızarıklık, vücutta ateş, halsizlik, grip başlangıcı gibi belirtiler varsa mastit ilerliyor demektir. Bu durumda yine bir önceki maddede yazdıklarımı uygulayın. Bu sizi az da olsa rahatlatacaktır. Ve sonra mutlaka hemen doktora başvurun. Jinekolog ya da genel cerraha gidebilirsiniz. 

   Mastit, ihmale gelecek bir rahatsızlık değil. Tıkanan bölgede kiste neden olup ameliyat bile gerektirecek aşamaya gelebilir. O yüzden ne kadar erken müdahale edilirse o kadar iyi. 

   NOT: Memeye uygulayacağınız kompres ya da suda masaj için kesinlikle sıcak uygulama yapmayınız. Ilık uygulama yapınız. Sıcak, iltihabı, ağrıyı, şişliği artıracaktır.

Mastitle ilgili ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

   Herkese bol sütlü, bol emzirmeli ve acısız günler diliyorum.