12 Eylül 2015 Cumartesi

TAZE VE DENEYİMSİZ ANNEYİM ARTIK. VE DEPRESYONDA... VE BEBEĞİNİ BAKICIYA BIRAKAN...

   En çok ama en çok merak ettiğimiz, korktuğumuz, çekindiğimiz dönemdir sanırım kucağımızda minicik bebekle eve döndüğümüz ilk günler. Her şey o kadar belirsizdir ki... Bebeğe bakabilecek miyim? İyi bir anne olabilecek miyim? İyileşebilecek miyim? Eski kiloma dönebilecek miyim? Eski kıyafetlerimi giyebilecek miyim? Bebekle güzel bir düzenimiz olacak mı? EŞİMLE BİRBİRİMİZE YENİDEN, ESKİSİ GİBİ AŞKLA BAKABİLECEK MİYİZ? ...
Tüm bu sorular, eminim her yeni annenin kafasını tırmalar durur. Özellikle de ilk kez anne olanlar için geçerlidir bu. 
 
   Evimize döndüğümüz ilk günlerde postpartum depresyonu iyiden iyiye hissetmeye başlamıştım. Elim, istemsiz olarak karnıma gidiyor, bebeğimi içimde hissedemeyince korkunç bir yoksunluğa düşüp ağlama nöbeti geçiriyordum. Eşim işe giderken kendimi terkedilmiş gibi hissediyordum, gitmemesi için yalvarmak istiyordum. Ama tabi ki bu mümkün eğildi. Zira bir önceki postta anlattığım doğum sorunları nedeniyle çok büyük masrafımız olmuştu, e artık bir de bebeğimiz vardı. Hayatım boyunca eşime o zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumu hatırlamıyorum. Evet annem yanımdaydı, bana bebek gibi bakıyordu, eşim de evde olduğunda etrafımda dönüp duruyordu beni rahat ettirmek için. Ama olmuyordu, yetmiyordu. En çok endişelendiğim sorunun cevabını merak ediyordum: Yeniden bir aile olabilecek miyiz, yoksa bebekle birlikte tüm hayatımızın değişmesiyle, eşimle birbirimizden uzaklaşacak mıyız? İşte bir anne bu endişeyle eşi hep yanında olsun istiyor doğum sonrası dönemde. Neden istediklerimi dile getirmiyodum bilmem. Mesela annem beni kendi evine götürüp de 1 ay boyunca evime yollamadığında neden itiraz etmedim; "artık eve gidip bebeğime alışmak istiyorum" dediğimde dahi beni bırakmayınca neden ısrar etmedim...  Şimdiki aklım olsa kesin ve net bir ifadeyle "anne Allah razı olsun bize baktın, ellerine sağlık, ama artık evime dönmek istiyorum" der ve dönerdim. Hatta ikinci bebeğimde yaptığım gibi, evimden hiç uzaklaşmazdım. Elbette asla inkar edemem annemin hakkını, o ayrı. O dönem cidden çok uğraştı, dedim ya, bebek gibi ilgilendi benimle. Mesela bebeğim gece uyumuyordu, sesini duyunca yardıma geliyordu. Sabahları, uykusuz olduğumu bildiği için bebeğime bakıyor, 2 saat kadar uyuyup dinlenmemi sağlıyordu. Benim cesaret toplayıp yapamadığım her şeyi o yapıyor, bebeğimi yıkıyordu (evet bebek yıkamak benim için bir tabuydu, çok korkuyordum. Hatta yaklaşık 3 yıl boyunca eşimle birlikte yıkadık oğlumuzu korkumuzdan :) ) Ama benim ihtiyacım olan şey, evimde çekirdek ailemle baş başa olup gerçekten bebekle de aile olunabildiğini görmekti. İçimi rahatlatacak, beni sakinleştirecek tek şey buydu. Buradan annelere, kayınvalidelere sesleniyorum: Eğer kızınız/gelininiz bebek bakımı konusunda kendine güveniyor ve evine gitmek istiyorsa, çok büyük ihtimalle, ailesini kaybetmediğini görmek için buna ihtiyacı vardır; engellemeyin. Sadece her ihtiyacı olduğunda ona destek olacağınızı belirtin ve ihtiyaç duyduğunda gerçekten de yanında olun. Nitekim istediğim gibi olmadı. İzin vermediler bizim kendi hayatımıza dönmemize. Eşimle birlikte 1 ay boyunca orada kaldık, hala içimde bir buruklukla hatırlarım o günleri.

NOT: Kimse bana kızmasın, şımarıklık yapıyorsun demesin. Herkesin o dönemlerde yardıma ihtiyaç duyduğunu biliyorum, ben de duyuyordum zaten. Ama evime ve eşime daha çok ihtiyaç duyuyordum. Bunda, ne şekilde büyütüldüğüm, neler yaşadığım da çok etkili. Büyürken yaşatılanlar nedeniyle, eşime çok faklı, çok derinden bir bağ ile bağlıydım. 

   Bir ay sonra evimize, yine annem ve babamla birlikte döndük. Ve bundan sonra, anneliğimin, dayanılmaz vicdan azabıyla dolmasına sebep olan, ölene kadar içimden çıkmayacak ve paranoya haline gelecek korkuların başladığı günleri yaşamaya başladım. Çünkü, henüz 35 günlük olan bebeğimi, bakıcıya bırakarak işe başlamak zorundaydım. Henüz iyileşememiştim; bir bacağımla adım atarken hala çok zorlanıyordum; üstelik işim sürekli hareket alinde olmamı gerektiriyordu; bebeğimden ayrılmaya hiç hazır değildim; zaten her seferinde ağlayarak mama verdiğim bebeğim beni emmeyi tamamen bırakırsa diye korkuyordum; ayrıca onun bakımı konusunda hiç kimseye güvenmiyordum. Ama mecburdum işte. Özel sektördeydim ve üstelik doğumda çok fazla masrafımız olmuştu.
 
   Evet, işe döndüğüm ilk gün, bebeğim sadece 35 günlüktü. Hala merak ederim, bu ülkede neden iyi bir denetleme mekanizması yok diye. Şöyle ki, rehabilitasyon alanında çalışıyor, her ay onlarca kağıt imzalıyordum. Bu kağıtların hepsi, yetkili kişiler tarafından tek tek inceleniyor, onaylanıyordu. Milli eğitim sistemine kayıtlıydı her şey. E benim doğumum, hastanede kalmam, gördüğüm tedaviler falan da sağlık sistemine kayıtlı. Peki o halde, bu kayıtlar neden bir yerlerde çakışmıyor, neden birileri çıkıp "bu kadın yeni doğum yapmış, şu an yasal doğum izninde olmalı" demiyor. Bunu yaşayan tek kadın ben olmadığıma da adım gibi eminim. Birçok kişinin bu haksızlığı yaşadığını ve göz yummak zorunda kaldığını biliyorum. Evet, kanun ve yönetmelikler var fakat hem kamuda hem de özel sektörde kanuna aykırı yapılan işler de çok. Hatta özel sektör zaman zaman patronların istediği gibi at koşturduğu alan olup çıkıyor.
 
   Her neyse, ben beynimde bu isyanlarla, dilimde sessizlikle ve kalbimde inanılmaz büyük bir kırgınlık, burukluk ve üzüntüyle işe başladım. Her sabah erkenden kalkıp, bebeğimin altını değiştirip, eğer kabul ederse emzirip bakıcısına teslim edip çıkıyordum. Gün içinde 1,5 saat süt iznim vardı. Ben bunu sabah 9-9:45 ve öğleden sonra 14-14:45 arası kullanıyordum. Yetiyor muydu? Kesinlikle hayır. Memeyi zor kabul eden bir bebeğim vardı. Eğer 1,5 saati toplu olarak kullansam, uzun süre bebeğimi görmemiş olacaktım. Bu şekilde bölerek kullanınca da onun gönlünü yapıp karnını doyurmak için zaman yetmiyordu. Ama 1 yıl böyle devam edip gittik. Sabah-öğle arası-öğleden sonra olmak üzre günde 3 kez bebeğimi kontrol edebiliyordum. Bu arada içimde kopan fırtınalar, beni iyice paranoyak anne yapmıştı. Yani aslında bakıcıyı kontrol etmem elbette normal ve gerekliydi ama içimde yaşadığım tedirginlik paranoyaya dönüşmüştü. Mesela, bebeğimin bezlerini, resimlerine göre dizip, sırasını aklımda tutup günde kaç kere altının değiştiğini kontrol ediyordum. Mamasının seviyesini, bakıcının fark etmeyeceği şekilde işaretleyip, karnını doyurup doyurmadığını kontrol ediyordum. Akşam işten gelince bakıcıyı evine yollayıp bebeğimin kıyafetlerini çıkarıp, vücudunda bir anormallik var mı diye bakıyordum. Bazen işten 5-10 dk erken çıkıp kapıdan onları dinliyordum, vs. Tüm hayatım, paranoya peşinde tedbirler almakla geçmeye başlamıştı. Ve evet, bebeğimin tadını çıkaramıyordum. İşe başlamasından iki ay sonra, bir sabah bakıcımız gelmedi. Aramalarımıza rağmen de ulaşamadık, telefonu kapalıydı. Sonradan öğrendik ki, bu onun huyuymuş. Bebeğine bakmaya başladığı aileleri böyle aniden bırakıveriyormuş kendisi. Çok kızdım, çok sinirlendim ama ne yalan söyleyeyim işime de geldi. Çünkü yaz tatili olduğu için biri lisede, diğeri üniversitede öğrenci olan iki kız kardeşim de tatildeydi ve onları çağırıp yardım istedik. Onların baktığı süre içinde yeni bir bakıcı arayışına girecektik.
 
   O ayki doktor kontrolümüzde (rutin gelişim kontrolü) doktor amcamız bile değişikliği fark etti. "Bu çocuğun gelişimi çok hızlanmış, bakıcı mı değiştirdiniz?" diye sordu. Nasıl sevindiğimizi anlatamam. Teyzelerinin ona karşı olan sonsuz ilgi ve sevgisi nasıl mutlu etmişti demek ki bebeğimi. Ve görünüşe göre bakıcı ne ilgi ne de sevgi veriyordu. Öyle ya, ne de olsa verdiğimiz para kadar bakacaktı çocuğa (ki biz, sırf oğlumuza iyi baksin diye piyasanın üzerinde bir maaş ödüyorduk). Kendi kanından canından olmayan bir çocuğu zorla da sevdiremezdik kimseye.
 
   NOT: Lütfen burada tüm bebek bakıcılarıyla ilgili ithamda bulunduğum düşünülmesin. Sadece, bizim muhatap olduğumuz kişiyle ilgili deneyimimizi ve bize gösterdiklerini ifade ediyorum. Çevremde, baktığı çocukları kendi çocuğu gibi sahiplenip seven güzel yürekli insanlar da gördüm. Hatta bir arkadaşımın bebeği, bakıcısını o kadar seviyordu ki kreşe alışamadı. Tekrar bakıcıyla devam etmek zorunda kaldılar. Böyle "anne yarısı" bebek bakıcılarına helal olsun, Allah onlardan razı olsun. 
  
   Yaz boyu süren bakıcı arayışımız hüsranla sonuçlandı, okullar açıldıktan sonra annem bizde kalarak bebeğime bakmaya başladı. Bu iyi bir şey mi? Bebeğim açısından kesinlikle evet. Kötü bir şey mi? Aile düzeninin bozulması, karı koca arasına az da olsa mesafe girmesi, kendi düzeninizin bozulması açısından evet. Peki anneanneler, babaanneler torunlarına bakmaya mecbur mu? Elbette hayır. Ama kendilerine ihtiyaç duyulan noktada destek olmaları gerekir diye düşünüyorum.
   Şöyle ya da böyle, oğlum 3,5 yaşına gelip de kreşe başlayana kadar, tatillerde teyzelerle, okul sezonunda da anneanneyle devam ettik yolumuza. Allah hepsinden razı olsun.
   Fakat ben o dönem yaşadığım psikolojiyi içimden asla atamadım, ölene kadar da vicdan azabı olarak içimde kalacağını biliyorum.

Hiç yorum yok: